Skip to main content

Yazar: Bülent Özçelik

Çocuklarda Parmak Ucunda Yürüme

Çocuğunuz yürümeye başladığında adımlarını dikkatle izlemek doğal bir ebeveyn refleksidir. Bazı çocuklar yürürken topuklarını yere tam basmaz ve parmak uçlarında yürürler. Çocuklarda parmak ucunda yürüme, tıbbi olarak “tiptoe walking” olarak adlandırılır ve çoğu zaman geçici bir durumdur. Ancak bu yürüyüş şekli sürekli hale gelirse, bazı gelişimsel ya da nörolojik sorunların işareti olabilir. Bu yazıda, bu yürüme biçiminin nedenlerini, hangi durumlarda normal sayıldığını ve ne zaman değerlendirme gerektiğini açıklayıcı bir şekilde bulacaksınız.

Parmak Ucunda Yürüme Ne Zaman Normaldir?

Birçok çocuk, özellikle yürümeyi ilk öğrendikleri dönemde zaman zaman parmak ucunda yürüyebilir. 12–18 ay arası yürümeye başlayan bebeklerde bu durum, yeni öğrenilen yürüme becerisinin bir parçası olarak ortaya çıkabilir. Kas-iskelet sistemi henüz olgunlaşmamıştır ve motor kontrol tam gelişmediği için topuk teması geçici olarak eksik olabilir.

Eğer çocuğunuz parmak ucunda yürürken rahat görünüyor, dengesi iyi, konuşması ve diğer motor becerileri yaşına uygun gelişiyorsa bu durum çoğunlukla zararsızdır. Bu geçici dönem, genellikle 2–3 yaş civarında kendiliğinden kaybolur.

Ne Zaman Endişelenmeli?

Çocuğunuz 3 yaşından büyükse ve hâlâ parmak ucunda yürümeye devam ediyorsa, bu durum dikkatle değerlendirilmelidir. Sürekli olarak topuğunu yere basmıyor, sert veya gergin bacak kasları varsa ya da başka motor gelişim gerilikleri eşlik ediyorsa, altında yatan başka bir durum olabilir. Özellikle şu durumlarda bir uzmana başvurmanız önerilir:

  • 3 yaşından sonra hâlâ yalnızca parmak ucunda yürüme
  • Topuğu yere basarken ağrı şikayeti
  • Kalça, diz veya ayak bileğinde hareket kısıtlılığı
  • Konuşma, sosyal etkileşim ya da el becerilerinde gecikme
  • Ailede nöromusküler hastalık öyküsü

Parmak Ucunda Yürümenin Nedenleri Nelerdir?

Parmak ucunda yürümenin altında çeşitli nedenler olabilir. Bunlar genel olarak üç grupta incelenir:

1. İdiyopatik Parmak Ucunda Yürüme

Bu en sık görülen formdur. Altta yatan belirgin bir tıbbi neden bulunmaz. Çocuk normal motor gelişim gösterir, sadece alışkanlık haline gelmiş bir yürüyüş biçimi vardır. Genellikle ailesel yatkınlık söz konusudur ve zamanla düzelme eğilimindedir.

2. Kas Gerginliği veya Kas Kısalığı

Baldır kaslarında (özellikle gastroknemius-soleus grubunda) kısalık veya aşil tendonunda gerginlik varsa, çocuk topuğunu yere basmakta zorlanabilir. Bu durumda kas esnekliğini değerlendirmek için fizik muayene ve gerekirse ortopedik görüntüleme gerekebilir.

3. Nörolojik ve Gelişimsel Bozukluklar

Otizm spektrum bozukluğu, serebral palsi, kas distrofileri gibi bazı nörolojik hastalıklar da parmak ucunda yürüme ile ilişkilendirilebilir. Bu çocuklarda yürüme dışında iletişim, kas tonusu, denge veya gelişim alanlarında da farklılıklar gözlenebilir. Bu nedenle ayrıntılı nörolojik değerlendirme gerekebilir.

Tanı Nasıl Konur?

Tanı süreci öncelikle çocuğun öyküsü ve fizik muayenesi ile başlar. Kas uzunluğu, eklem hareket açıklığı ve yürüme paterni değerlendirilir. Şüpheli durumlarda ortopedi, çocuk nörolojisi veya çocuk gelişimi uzmanlarının görüşleri istenebilir. Gerekli görülürse kas-iskelet sistemi ultrasonu, EMG (elektromiyografi) veya MR gibi ileri tetkikler yapılabilir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavi, parmak ucunda yürümenin nedenine ve çocuğun yaşına göre değişir. İdiyopatik olgularda genellikle izlem ve hafif fizik tedavi yeterli olur. Ancak kas gerginliği veya altta yatan başka bir durum varsa daha aktif müdahale gerekebilir.

  • Fizik tedavi ve germe egzersizleri: Baldır kaslarını ve aşil tendonunu esnetmeye yönelik egzersizler uygulanır. Bu egzersizler düzenli olarak yapıldığında büyük oranda düzelme sağlanır.
  • Ortez kullanımı: Ayak bileğini düz konumda tutan özel gece atelleri ya da yürürken kullanılan ortezler, topuk temasını teşvik eder.
  • Alçı tedavisi: Kısa süreli seri alçılama yöntemleri, aşırı kas gerginliği olan çocuklarda kas uzunluğunu artırmak için kullanılır.
  • Botulinum toksin (Botox) uygulaması: Bazı vakalarda, kas tonusunu geçici olarak düşürmek amacıyla kullanılır.

Cerrahi Tedavi Seçenekleri:

Çocuklarda parmak ucunda yürüme genellikle fizyoterapi, germe egzersizleri ve ortez kullanımı gibi konservatif yöntemlerle düzeltilir. Ancak bazı çocuklarda bu tedavilere rağmen ilerleme sağlanamaz ve yürüyüş paternindeki bozukluk kalıcı hale gelir. Bu durumda cerrahi müdahale gündeme gelir. Cerrahi tedavi, özellikle aşil tendonunda kısalık, kas gerginliği, ya da kas-iskelet sisteminde yapısal dengesizlik bulunan ve 5–6 yaş sonrası hâlâ topuğunu yere basamayan çocuklar için değerlendirilir.

Aşil Tendonu Uzatma

En sık uygulanan cerrahilerden biri, baldır kaslarının kısalığına bağlı olarak yapılan aşil tendonu uzatma operasyonudur. Bu işlemle tendonun gerginliği azaltılır ve topuğun yere temas etmesi kolaylaştırılır. Genellikle minimal invaziv tekniklerle yapılabilir. İyileşme sürecinde alçı veya ortez kullanılır ve sonrasında fizik tedavi uygulanır.

Ancak bu yöntem her çocuk için ideal değildir. Özellikle nörolojik nedenlerle parmak ucunda yürüyen çocuklarda kas uzatma, istemsiz motor hareketleri ortadan kaldırmak için yeterli olmayabilir. Bu noktada daha ileri bir cerrahi yaklaşım olan hiperselektif nörektomi gündeme gelir.

Hiperselektif nörektomi

Hiperselektif nörektomi, sinir cerrahisinde kullanılan mikroskopik ve seçici bir teknikle, aşırı kas kasılmalarına yol açan sinir liflerinin bir kısmının hedeflenerek kesilmesini içerir. Bu yöntemde amaç, kasların normal fonksiyonunu korurken aşırı tonusu azaltmaktır. Operasyon sırasında sinir lifleri elektro fizyolojik testlerle değerlendirilir ve sadece aşırı uyarılan sinir dalları seçilerek alınır. Böylece istemsiz kas kasılmaları azalır, yürüyüş daha fonksiyonel hale gelir ve topuk yere daha rahat basabilir.

Hiperselektif nörektomi, spastik çocuklarda yürüme paterninin düzeltilmesinde oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bu yöntemin avantajı, kasların tamamen zayıflamasını önlemesi ve hareket açıklığının korunmasıdır. Ayrıca minimal invaziv olması nedeniyle iyileşme süreci diğer cerrahi yöntemlere göre daha hızlıdır. Ancak bu cerrahi müdahale, uzmanlık ve ileri teknoloji gerektirdiğinden mutlaka deneyimli bir ekip tarafından gerçekleştirilmelidir.

Cerrahi müdahale sonrası rehabilitasyon dönemi büyük önem taşır. Fizik tedavi programları, cerrahinin etkisini destekler ve çocuğun fonksiyonel becerilerini yeniden kazanmasına yardımcı olur. Yürüme eğitimi, kas kuvvetlendirme ve denge çalışmaları bu süreçte temel uygulamalardır. Doğru rehabilitasyonla birlikte cerrahi sonrası iyileşme tamamlandığında, çocuklar daha dengeli ve ağrısız yürüyebilir, günlük aktivitelerine daha kolay katılabilir.

Sonuç olarak, parmak ucunda yürüme sorunu olan çocuklarda cerrahi tedavi, yalnızca konservatif yöntemlerin yetersiz kaldığı durumlarda gündeme gelir. Hiperselektif nörektomi, bu bağlamda spastisiteyi azaltarak yürüyüş kalitesini artıran seçkin bir cerrahi yöntemdir. Ancak cerrahi kararları her zaman multidisipliner bir değerlendirme ile verilmelidir. Erken tanı, uygun cerrahi müdahale ve düzenli rehabilitasyon ile çocukların yaşam kalitesi önemli ölçüde iyileştirilebilir.

Parmak ucunda yürüme nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın 3 ay sonraki sonucu

Serebral palsi nedeni ile hiperselektif nörektomi yapılan hastanın görüşleri

Serebral palsi nedeni ile ayakta kasılma ve yürüme bozukluğu hiperselektif nörektomi yapılan hasta

Dirsek Bağ Kopması

Dirsek eklemi, kol ve ön kol kemiklerinin birleşiminden oluşan ve hem stabilite hem de hareketlilik gerektiren karmaşık bir yapıdır. Bu dengeyi sağlayan temel unsurlardan biri, dirsek çevresindeki bağlardır. Sporcularda, ağır işlerde çalışanlarda ve dirseğe ani yüklenme olan durumlarda bu bağlar yaralanabilir. Dirsek bağ kopması, hareket kabiliyetini sınırlayan, ağrıya neden olan ve doğru tedavi edilmediğinde uzun vadeli sorunlara yol açabilen önemli bir sağlık sorunudur.

Dirsek Bağlarının Anatomisi

Dirsekte üç ana kemik birleşir: humerus (üst kol), radius ve ulna (ön kol kemikleri). Bu kemiklerin bir arada uyumlu çalışabilmesi için bağ dokuları kritik rol oynar. Dirsekteki en önemli bağlar arasında ulnar kollateral bağ (UCL) yer alır. Dirseğin iç tarafında bulunan bu bağ, özellikle atıcı sporcuların zorlandığı alanlardan biridir ve “Tommy John” yaralanması olarak da bilinen duruma neden olabilir. Lateral ulnar kollateral bağ (LUCL), dirseğin dış tarafında yer alır ve rotasyonel stabiliteyi sağlar. LUCL hasarı, posterolateral rotatory instability (PLRI) adı verilen dirsek instabilitesi ile ilişkilidir. Bunun yanı sıra, radial kollateral bağ (RCL) ve anular bağ da dirsek stabilitesine katkı sağlayan diğer yapılardır.

Dirsek Bağ Kopmasının Nedenleri

Dirsek bağ yaralanmaları hem ani travmalar hem de uzun süreli zorlanmalar sonucu gelişebilir. Tekrarlayan zorlayıcı hareketler, özellikle beyzbol, tenis ve voleybol gibi sporlarda, bağlar üzerinde zamanla mikrotravmalar oluşturarak zedelenmeye yol açabilir. Dirseğe doğrudan gelen travmalar, ani düşmeler ya da dirsekte çıkık oluşması da bağ yırtıklarına neden olabilir. Aşırı yüklenme durumlarında dirseğe kapasitesinin üzerinde yük binmesi de bir risk faktörüdür.

Dirsek çıkıkları, özellikle kompleks olanlar, bağ yaralanmalarıyla doğrudan ilişkilidir. Dirseğin normal anatomik hizasının bozulması, bağların yırtılmasına veya ciddi şekilde gerilmesine neden olabilir. Basit dirsek çıkıklarında bağ bütünlüğü çoğunlukla korunurken, kırıklı ve kompleks çıkıklarda UCL ve LUCL gibi stabilite sağlayan ana bağlar ciddi şekilde hasar görebilir. Bu tür yaralanmalar, eklem stabilitesini tehdit ettiği için dikkatli değerlendirme ve uygun müdahale gerektirir. Dirsek çıkığı sonrası tekrarlayan çıkıklar veya gevşeklik şikayetleri sıklıkla bağ yaralanmalarına işaret eder.

Bu tür kompleks travmalar sırasında kırıkla birlikte görülen en kritik yapılar arasında koronoid çıkıntı da bulunur. Ulna kemiğinin ön kısmında yer alan koronoid çıkıntı, dirseğin stabilitesini koruyan ve özellikle posterior dislokasyonlara karşı direnç oluşturan önemli bir kemik yapıdır. Koronoid kırıkları, genellikle LUCL yaralanmalarıyla birlikte ortaya çıkar ve dirsek instabilitesinin şiddetini artırır. Bu kırıklar çoğunlukla yüksek enerjili travmalar sonucunda gelişir ve sıklıkla dirsek çıkığıyla beraber izlenir. Koronoid kırıkları sınıflandırılarak değerlendirilir ve tedavi planı, kırığın büyüklüğüne, parçalı olup olmamasına ve eşlik eden yumuşak doku hasarına göre belirlenir. Küçük fragmanlı kırıklarda konservatif tedavi uygulanabilirken, büyük parça kırıkları veya instabiliteyle seyreden durumlarda cerrahi stabilizasyon önerilir.

Kompleks dirsek yaralanmalarında önemli bir diğer yapı ise radius başıdır. Radius başı, ön kolun dış kısmında yer alan ve dirsek hareketlerinde dönme (pronasyon-supinasyon) işlevinde önemli rol oynayan bir kemik yapıdır. Radius başı kırıkları, genellikle düşme sırasında elin üzerine alınan darbeler sonucu oluşur ve sıklıkla dirsek çıkıklarıyla birlikte izlenir. Bu kırıklar, dirsek eklem hareketlerini ciddi şekilde kısıtlayabilir ve özellikle anular bağ ile ilişkili olarak stabilite sorunlarına neden olabilir. Hafif kırıklar genellikle konservatif tedaviyle iyileşirken, parçalı ya da yer değiştirmiş kırıklarda cerrahi müdahale gerekebilir. Radius başının korunması, dirsekteki dönme ve bükme hareketlerinin devamı açısından son derece önemlidir. Cerrahi tedavi sırasında, radius başı vidalama, çıkarma ya da protezle değiştirme gibi seçenekler değerlendirilebilir.

Belirtiler

Dirsek bağ yaralanmalarında hastalar genellikle dirsekte iç veya dış tarafta lokalize ağrıdan yakınırlar. Bu ağrı, dirsek hareketleriyle ya da yük bindirme ile artabilir. Sporcularda özellikle atış sırasında şiddetlenen ağrı sık bir şikayettir. Dirsekte kararsızlık, “yerinden çıkacakmış gibi” bir hissin olması, bağ yetersizliğinin belirtisidir. İleri dönemde el becerilerinde azalma, nesneleri kavramakta güçlük, kas zayıflığı gibi bulgular da görülebilir. LUCL yırtığında, dirsek bükülü pozisyondayken dışa doğru rotasyonda instabilite ortaya çıkabilir.

Teşhis

Teşhis süreci hastanın şikayetlerinin dikkatlice dinlenmesi ve fizik muayene ile başlar. Dirseğin belirli pozisyonlarda stabilitesi test edilir. Bağ yetersizliğinin şüphe edildiği durumlarda ileri görüntüleme yöntemleri kullanılır. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG), bağlardaki yırtık ya da zorlanma derecesini ortaya koyar.

Stres röntgenleri ile dirsek eklemi belirli pozisyonlarda değerlendirilerek gevşeklik saptanabilir. Ultrasonografi, dinamik değerlendirme açısından yararlıdır.

Bazı olgularda tanı amacıyla artroskopi uygulanabilir.

Tedavi Yöntemleri

Dirsek bağ yaralanmalarında tedavi seçeneği hasarın derecesine göre belirlenir. Hafif ve orta dereceli yaralanmalarda öncelikle ameliyatsız (konservatif) tedavi tercih edilir. Bu süreçte dirsek istirahate alınır, bazen gece atelleri veya breys kullanılabilir. Ağrı ve şişliği azaltmak için antiinflamatuar ilaçlar kullanılabilir. Fizyoterapi ile kas dengesi sağlanarak eklemin stabilitesi artırılır. Sporcularda biyolojik enjeksiyonlar (PRP vb.) da tedaviye eklenebilir. Bu yaklaşımla birçok hasta 4 ila 8 hafta içinde iyileşme gösterebilir. Ancak tam kat yırtıklarda veya tekrarlayan instabilite durumlarında cerrahi tedavi gerekebilir.

Cerrahi tedavi, genellikle ulnar kollateral bağ onarımı ya da rekonstrüksiyonunu içerir.LUCL onarımları da benzer şekilde açık veya artroskopik yöntemlerle yapılabilir. Cerrahi başarı oranları yüksektir ancak tam iyileşme ve fonksiyonel dönüş süreci genellikle 4 ila 6 ay arasında değişir.

İyileşme Süreci ve Rehabilitasyon

Tedavi sonrasında rehabilitasyon, dirseğin fonksiyonel olarak tamamen iyileşebilmesi için kritik öneme sahiptir. İlk dönemde hareketsizliğin ardından kontrollü hareketler başlatılır. Daha sonra kas gücünü artırıcı egzersizler ve fonksiyonel aktiviteler ile süreç ilerletilir. Spora veya yoğun iş hayatına dönüş, bağ onarımının sağlamlaşmasına bağlı olarak doktor kontrolünde planlanmalıdır.

Sonuç

Dirsek bağları, sadece sporcularda değil, herkesin dirsek sağlığı ve günlük yaşam kalitesi için hayati önem taşır. Tekrarlayan dirsek ağrıları, instabilite hissi ya da el becerilerinde azalma yaşıyorsanız, bu bir bağ yaralanmasının habercisi olabilir

Dirsek kırıklı çıkığı nedeni ile ameliyat edilen hastanın hikayesi

Dirsek Kırığı Sonrası Sinir Yaralanması Nedeni İle Tedavi Ettiğimiz Hastanın Kontrol Görüşleri

TFCC Yırtığı

Triangular Fibrocartilage Complex (TFCC), el bileğinin küçük parmak tarafında, yani ulnar bölgede yer alan karmaşık bir yapıdır. Bu yapı, el bileği kemiklerinin stabilitesini sağlayan, şok emici bir görev üstlenen kıkırdak ve bağ dokularından oluşur. Bu özelleşmiş yapı özellikle bilek hareketlerinin düzgün ve dengeli olmasında kritik bir rol oynar. Ancak bu bölge, travmalar, tekrarlayıcı zorlamalar veya yaşa bağlı dejeneratif değişiklikler nedeniyle hasar görebilir. TFCC yaralanması, bileğin ulnar tarafında ağrıya, işlev kaybına ve günlük aktivitelerde zorlanmaya yol açan önemli bir klinik tablodur.

TFCC Yırtığı Belirtileri Nelerdir?

Belirtiler çoğu zaman sinsi başlangıçlı olabilir ve hastalar genellikle tanı konulana kadar uzun süre el bileği şikayetleriyle yaşarlar. En belirgin semptom, el bileği ağrısıdır ve bu ağrı özellikle küçük parmak tarafında lokalizedir. Hastalar bileği döndürme, sıkma veya yük bindirme hareketlerinde ağrının arttığını ifade eder. Zamanla bu tabloya bilekte takılma hissi, klik sesi, el bileği kitlenmesi ve kavrama gücünde azalma da eşlik edebilir. El bileği kıkırdak yırtığı ilerledikçe, gündelik yaşamda anahtar çevirme, kavanoz açma gibi basit hareketler dahi zorlayıcı hale gelir. Bilek burkulması sonrası geçmeyen ulnar taraflı ağrı, altta yatan bir TFCC yaralanmasına işaret edebilir.

TFCC Yaralanmasının Nedenleri

TFCC yaralanması, travmatik ya da dejeneratif olmak üzere iki ana başlık altında incelenebilir. Travmatik yaralanmalar genellikle ani burkulmalar, düşmeler veya bileğe gelen direkt darbeler sonrasında ortaya çıkar. Özellikle el üzerine düşme ile birlikte bileğin burkulması, TFCC kompleksine zarar verebilir. Sporcularda, tekrarlayıcı bilek kullanımı veya ani rotasyonel zorlanmalar da önemli risk faktörleri arasındadır. Diğer yandan yaşla birlikte TFCC yapılarında doğal olarak dejenerasyon gelişir ve bu da spontan yırtıklara zemin hazırlayabilir. Romatoid artrit gibi inflamatuvar hastalıklar da TFCC bütünlüğünü bozan faktörler arasında sayılmaktadır.

TFCC Tanısı Nasıl Konulur?

TFCC yaralanmalarında doğru tanıya ulaşmak, etkili tedavinin en önemli adımıdır. Tanı süreci hastanın şikayetlerinin detaylı sorgulanması ve fizik muayene ile başlar. Özellikle el bileği ulnar tarafındaki palpasyonla hassasiyet, grind testi veya fovea işareti gibi özel manevralar TFCC yırtığı şüphesini artırır. Tanıyı kesinleştirmek için görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) özellikle TFCC kompleksindeki yumuşak doku hasarlarını değerlendirmede en yaygın kullanılan yöntemdir. Daha ileri tanı gerektiğinde MR artrografi veya el bileği artroskopisi uygulanabilir. Artroskopi, hem tanı hem de tedavi açısından en güvenilir yöntem olarak kabul edilir.

TFCC yırtığı Tedavisi

TFCC yırtığının tedavisinde ilk basamak genellikle cerrahi dışı yöntemlerdir. Hafif ve stabil yırtıklarda, bileğin dinlendirilmesi, el bileği ateli kullanımı, antienflamatuar ilaçlar ve hedefe yönelik fizik tedavi uygulamaları ile başarılı sonuçlar alınabilir. Ancak bazı durumlarda, özellikle konservatif yaklaşımlara rağmen iyileşmeyen el bileği ağrısı veya fonksiyon kaybı olan hastalarda ileri tedavi seçenekleri gündeme gelir. Bu noktada hem tanı hem de tedavi amacıyla el bileği artroskopisi öne çıkmaktadır.

TFCC Ameliyatı ve El Bileği Artroskopisi

El bileği artroskopisi, TFCC yırtığı tanısında ve tedavisinde kullanılan minimal invaziv bir cerrahi tekniktir. Bu yöntemde, küçük kesilerden el bileği eklemine kamera (artroskop) ve özel cerrahi aletler yerleştirilerek bileğin iç yapısı detaylı şekilde görüntülenir. Artroskopik cerrahi sırasında yırtığın tipi değerlendirilir ve gerekirse onarılır ya da debride edilir.

Artroskopik TFCC onarımı, özellikle periferik yani damarlanması olan bölgelerdeki yırtıklarda tercih edilir. Bu bölgeler kendini iyileştirme potansiyeline sahip olduğundan, dikişle yapılan artroskopik onarımlar kalıcı sonuçlar verebilir. Damarsız bölgelerdeki yırtıklarda ise hasarlı kıkırdak ve lif dokular temizlenir (debridman), böylece mekanik takılma ve ağrı ortadan kaldırılır.

El bileği artroskopisinin avantajları arasında küçük kesi yerleri, daha kısa iyileşme süresi, daha az doku hasarı ve postoperatif rehabilitasyona erken başlanabilmesi yer alır. Bu teknikle yapılan TFCC ameliyatı sonrası, hastalar genellikle birkaç hafta içinde kontrollü hareketlere başlayabilir ve uygun bir el bileği rehabilitasyon programıyla tam işlevselliğe ulaşabilir.

El Bileği Rehabilitasyonunun Önemi

İster konservatif ister cerrahi tedavi uygulanmış olsun, TFCC yaralanmalarında el bileği rehabilitasyonu vazgeçilmezdir. Erken dönemde hedef, inflamasyonu azaltmak ve bileği korumaktır. İyileşme ilerledikçe aktif hareket egzersizleri, kas güçlendirme ve proprioseptif çalışmalar ön plana çıkar. Rehabilitasyon programı bireyin mesleki ve sportif ihtiyaçlarına göre kişiselleştirilmelidir. Doğru uygulanmayan rehabilitasyon süreci, el bileğinde kalıcı hareket kısıtlılığı veya kronik ağrıya neden olabilir. Bu nedenle bir el cerrahı ve fizyoterapist eşliğinde yürütülen programlar, uzun vadeli sonuçlar açısından büyük önem taşır.

TFCC Yaralanmaları Tedavi Edilebilir

TFCC yaralanması, el bileği ağrısının sık ama çoğu zaman tanınmayan bir nedenidir. Özellikle bileğin küçük parmak tarafındaki ağrılar, kitlenme hissi veya krepitasyon gibi bulgularla ortaya çıkan bu durum, erken tanı konduğunda başarılı şekilde tedavi edilebilir. Gerek konservatif yöntemlerle, gerekse cerrahi müdahale ve sonrasında uygulanan doğru el bileği rehabilitasyonu ile hastalar eski işlevselliklerine kavuşabilir. Bilek ağrısı şikayetleri olan bireylerin, özellikle geçmeyen ulnar taraflı ağrılarda, TFCC yırtığı olasılığı açısından uzman bir hekime başvurmaları büyük önem taşımaktadır.

El bileği bağ yaralanması- TFCC yırtığı nedeniyle kapalı kameralı ameliyat olan hastamızın görüşleri

TFCC Ve El Bileği Bağ Yaralanması Olan Hastanın Ameliyat Sonrası Görüşleri

TFCC yırtığı nedeni ile ameliyat edilen hastanın görüşleri

TFCC Ve El Bileği Bağ Yaralanması Olan Hastanın Ameliyat Sonrası Görüşleri

El bileği bağ yaralanması nedeni ile opere edilen hastanın görüşleri

El bileği bağ yaralanması nedeni bağ tamiri yapılan doktor arkadaşımızın 6 sene sonra görüşleri

El bileği ağrısı, TFCC yaralanması ve ganglion nedeni ile opere edilen hastanın görüşleri

El bileği artroskopisi

El bilegi TFCC yaralanması ve bağ yaralanması nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri

Donuk Omuz (Adeziv Kapsülit)

Donuk omuz, tıbbi adıyla adeziv kapsülit, omuz eklemini saran kapsül dokusunun kalınlaşıp sertleşmesiyle birlikte hareketin ağrılı ve kısıtlı hale geldiği bir durumdur. Genellikle yavaş başlayan ve zaman içinde ilerleyen bu hastalık, hem omuz ağrısına hem de eklem hareketlerinde belirgin azalmaya yol açar. Tedavi süreci sabır gerektirir, ancak uygun yöntemlerle hastalar büyük oranda iyileşebilir.

Donuk Omuz nedir?

Donuk omuz, omuz ekleminin içini çevreleyen bağ dokusu kapsülünün iltihaplanarak kalınlaşması ve esnekliğini kaybetmesiyle ortaya çıkan, ilerleyici seyirli bir eklem hastalığıdır. Kapsülde gelişen yapışıklıklar nedeniyle omuzun normal hareket açıklığı azalır ve kişi hem kolunu hareket ettirmekte zorlanır hem de ciddi ağrı hisseder. Genellikle tek omuzda görülse de, bazı durumlarda her iki omuz da etkilenebilir.

Donuk Omuz belirtileri nelerdir?

Donuk omuzun en belirgin belirtileri ağrı ve hareket kısıtlılığıdır. Başlangıç döneminde ağrı ön plandadır; bu ağrı genellikle geceleri artar ve istirahat halindeyken bile hissedilir. Zamanla bu ağrıya hareket kabiliyetinde azalma eşlik eder. Kişi kolunu yana açmakta, arkaya uzatmakta veya yukarı kaldırmakta ciddi güçlük çeker. Günlük yaşamda giyinmek, saç taramak veya cüzdanını almak gibi basit hareketler bile zorlayıcı hale gelir.

Donuk Omuz neden olur?

Nedeni her zaman net olarak ortaya konamasa da, bazı durumlar bu hastalığın gelişimini tetikleyebilir. Özellikle omzun uzun süre hareketsiz kalması, örneğin kol kırığı sonrası alçıya alınma veya ameliyat sonrası istirahat süresi gibi durumlar riski artırır. Bunun dışında diyabet, tiroid bozuklukları, kalp hastalıkları ve Parkinson gibi bazı sistemik hastalıklarla da donuk omuz ilişkili olabilir. Kadınlarda ve 40 yaş üzeri bireylerde daha sık görülmesi, hormonal veya yaşla ilgili faktörlerin de rol oynayabileceğini düşündürmektedir.

Kimlerde görülür?

En sık 40 ila 60 yaş arasındaki kişilerde görülür ve kadınlarda erkeklere göre daha yaygındır. Diyabet hastalarında gelişme riski genel nüfusa göre 2-4 kat daha fazladır. Tiroid hastalıkları (hipotiroidi ve hipertiroidi), geçirilmiş omuz travmaları, felç, göğüs cerrahisi sonrası dönemde uzun süre omuz hareketsizliği yaşayan bireylerde de görülme olasılığı artar.

Tanısı nasıl konulur?

Donuk omuzun tanısı genellikle hastanın şikayetleri ve fizik muayene bulguları ile konur. Doktor, omuzun hareket açıklığını değerlendirir ve özellikle dış rotasyon (kolun dışa döndürülmesi) ve abdüksiyon (kolun yana açılması) hareketlerinde kısıtlılık olup olmadığına bakar. Tanıyı desteklemek amacıyla röntgen, manyetik rezonans görüntüleme (MR) veya ultrason gibi görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Bu tetkikler daha çok donuk omuza benzer belirtiler gösteren diğer rahatsızlıkları dışlamak için istenir.

Donuk Omuz tedavisi

Donuk omuz tedavisi genellikle aşamalı olarak ilerler ve çoğu vakada cerrahiye gerek kalmadan başarılı sonuçlar elde edilir. Tedavide amaç ağrıyı azaltmak, hareket açıklığını geri kazandırmak ve hastanın günlük yaşamına dönmesini sağlamaktır.

İlaç tedavisi

İlk aşamada ağrıyı kontrol altına almak için ağrı kesici ve antienflamatuar ilaçlar kullanılır. Özellikle gece ağrıları için düzenli ilaç kullanımı önemlidir. Bazen omuz eklemine kortizon enjeksiyonları da yapılabilir. Bu enjeksiyonlar, iltihaplanmayı azaltarak hem ağrıyı hafifletir hem de egzersizlerin daha rahat yapılmasına olanak tanır.

Fizik tedavi ve rehabilitasyon

Tedavinin temelini fizik tedavi oluşturur. Özellikle omuz kapsülünü esnetmeye yönelik pasif ve aktif germe egzersizleri hareket kabiliyetini artırır. Erken dönemde başlanan fizik tedavi, ileride cerrahiye gerek kalmadan iyileşmeyi mümkün kılar. Düzenli yapılan fizik tedavi seansları ve evde uygulanan egzersizler, tedavi sürecinin başarısında belirleyicidir.

Evde uygulanabilecek egzersizler

Donuk omuz egzersizleri, tedavinin olmazsa olmazıdır. Sarkaç egzersizi, bastonla yapılan yönlendirme hareketleri, duvara tırmanma egzersizi gibi basit hareketlerle omuz yavaşça hareket ettirilmeye başlanır. Egzersizler genellikle ağrısız sınıra kadar yapılmalı ve aşırı zorlamaktan kaçınılmalıdır. Fizik tedavi uzmanı tarafından kişiye özel bir program verilmesi en sağlıklı yaklaşımdır.

Enjeksiyon tedavisi

Donuk omuz tedavisinde özellikle başlangıç döneminde omuz içine uygulanan kortikosteroid (kortizon) enjeksiyonları oldukça etkilidir. Bu enjeksiyonlar eklem içindeki inflamasyonu azaltır, ağrıyı kontrol altına alır ve fizik tedaviye başlamayı kolaylaştırır. Uygulama genellikle poliklinik şartlarında, kısa sürede yapılır ve etkisi birkaç hafta sürebilir. Uygun doz ve sıklıkta yapıldığında güvenlidir.

Cerrahi tedavi

Konservatif tedavilere (ilaç, fizik tedavi, enjeksiyon) rağmen 6 aydan uzun süre devam eden ve günlük yaşamı ciddi şekilde etkileyen vakalarda cerrahi tedavi düşünülebilir. Cerrahi genellikle iki şekilde uygulanır:

  • Anestezi altında manipülasyon: Hasta uyutularak omuz, kontrollü bir şekilde zorlanarak hareket ettirilir ve yapışıklıklar açılmaya çalışılır.
  • Artroskopik kapsül gevşetme: Kapalı ameliyat yöntemiyle omuz eklemine girilir, kalınlaşmış ve yapışmış kapsül dokusu özel aletlerle kesilerek serbestleştirilir.

Her iki yöntemin ardından erken dönemde fizik tedaviye başlanması, tedavinin başarıya ulaşması için kritiktir.

Donuk Omuz ne kadar sürer?

Donuk omuzun iyileşme süreci kişiden kişiye değişebilir. Hastalık genellikle 1 ila 3 yıl arasında süren bir seyir gösterir. Bazı hastalar 6 ayda iyileşirken, bazıları için bu süreç daha uzun olabilir. Erken tanı, düzenli fizik tedavi ve egzersiz, iyileşme süresini belirgin şekilde kısaltır. Tedaviye uyumlu hastalarda tamamen normale dönüş mümkündür.

Donuk Omuz tekrarlar mı?

Donuk omuz genellikle aynı omuzda tekrarlamaz. Ancak, bir omuz etkilendiyse diğer omuzda da ilerleyen yıllarda benzer belirtiler gelişme riski artar. Riskli grupta yer alan bireylerin omuz hareketliliğini koruması, uzun süreli hareketsizlikten kaçınması ve düzenli egzersiz yapması önerilir.

Sık Sorulan Sorular (SSS)

Donuk omuz ne zaman geçer?
Tedaviye bağlı olarak 6 ay ila 2 yıl arasında iyileşme süreci değişebilir.

Fizik tedaviyle tamamen düzelir mi?
Evet, vakaların büyük çoğunluğu fizik tedaviyle cerrahiye gerek kalmadan iyileşir.

Donuk omuz ameliyatı sonrası ağrı olur mu?
Kısa süreli ağrı ve hassasiyet olabilir. Ancak fizik tedaviyle bu durum hızla geriler.

Egzersizleri ne sıklıkla yapmalıyım?
Fizyoterapistinizin önerdiği program doğrultusunda, genellikle günde birkaç kez yapılmalıdır.

Donuk omuz nedeni ile ameliyat edilen hastanın görüşleri

Mikrocerrahi nedir?

Mikrocerrahi, çok ince damar, sinir ve benzeri yapıları özel mikroskoplar ve hassas cerrahi aletler kullanarak onarma yöntemidir. Bu cerrahi teknik, milimetrenin altındaki dokular üzerinde bile büyük bir hassasiyetle müdahale edilmesini sağlar. Mikrocerrahi, el cerrahisi, plastik cerrahi, ortopedi ve beyin cerrahisi gibi birçok farklı alanda önemli bir rol oynar. Özellikle kopan parmakların ya da uzuvların yerine dikilmesi, sinir hasarlarının onarılması ve doku kayıplarının vücutta başka bölgelerden alınan parçalarla tamamlanması gibi zorlu tedavilerde mikrocerrahi teknikleri vazgeçilmezdir.

El cerrahisi, karmaşık yapısı ve işlevleri nedeniyle mikrocerrahi tekniklerin en çok kullanıldığı alanlardan biridir. El, çok sayıda ince damar, sinir, tendon ve kemikten oluşan hassas bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, el cerrahisinde ortaya çıkan yaralanmaların veya hastalıkların tedavisinde mikrocerrahi, dokuların mümkün olan en ince detayına kadar onarılmasını sağlar. Kopan parmakların yeniden dikilmesi, sinirlerin ve damarların tamiri gibi işlemler mikrocerrahinin en temel uygulamalarındandır. Böylece, el cerrahisi ve mikrocerrahi bir arada çalışarak hastaların hem el fonksiyonlarını kaybetmeden iyileşmesini hem de yaşam kalitelerinin korunmasını mümkün kılar.

Bu yöntem, sinirlerin, damarların ve tendonların işlevini yeniden kazandırmak için geliştirilmiştir. Vücudumuzdaki sinir ve damar yapıları ne kadar küçük olursa olsun, görevleri hayati önem taşır. Bu yüzden, bu yapıların tamirinde kullanılan mikrocerrahi, hem cerrahi bilgi hem de ince el becerisi gerektirir. Ameliyat sırasında kullanılan mikroskoplar sayesinde müdahale edilecek alan büyütülebilir ve en küçük detaylar görünür hale getirelebilir. Ayrıca, mikrocerrahi işlemler sırasında kullanılan saç telinden daha ince ipilikler sayesinde dokulara zarar vermeden hassas onarım yapılabilir.

Mikrocerrahi yalnızca kazalar ve travmalar sonrası değil, aynı zamanda planlı cerrahi müdahalelerde de büyük fayda sağlar. Örneğin, kanser tedavileri sonrası oluşan doku kayıplarının onarımı ya da doğuştan gelen deformitelerin düzeltilmesi gibi durumlarda mikrocerrahi teknikleri kullanılır. Kopan bir parmağın işlevsel olarak eski haline döndürülmesi, yüz felci nedeniyle hasar gören sinirlerin onarılması ya da vücudun başka bir bölgesinden alınan dokunun hasarlı alana taşınması bu yöntemle mümkün olur.

Cerrahi müdahalenin başarılı olabilmesi için sadece operasyon anındaki teknik yeterlilik değil, ameliyat sonrası rehabilitasyon süreci de büyük önem taşır. Sinir ve kas fonksiyonlarının tamamen geri kazanılması zaman alabilir; bu yüzden düzenli ve sabırlı bir fizik tedavi programı gerekir.

Basit El Anatomisi

El cerrahisi, üst ekstremitenin boyundan parmak ucuna kadar olan tüm sorunlarıyla ilgilenen önemli bir bilim dalıdır. Elin anatomisi, kemikler, bağlar, kaslar, tendonlar, sinirler ve damarlar gibi ana yapı elemanlarından oluşur. Bu yazıda, elin temel yapıları ve işlevleri hakkında bilgi vereceğiz.

Elin Temel Yapı Elemanları

Kemikler

Kemikler, elin stabilitesi ve hareketi için temel elemanlardır. Kemiklerin birbirleriyle buluştuğu hareketli bölgeler ise eklemleri oluşturur. Kemiklerin eklem yüzeylerinde kıkırdak örtüler bulunur. Elin ana kemik yapısı şu şekildedir:

  1. Humerus: Omuz ile dirsek eklemleri arasında bulunan tek kemiktir.
  2. Radius ve Ulna: Önkolu oluşturan bu iki kemik, dirsek ile el bileği arasında yer alır. Radius, başparmak hattında; ulna ise küçük parmak hattında bulunur.

El Bileği Kemikleri

El bileğinde, branştan olmayan doktorların bile saymakta zorlandığı 8 adet küçük kemikçik bulunmaktadır:

  • Skafoideum
  • Lunatum
  • Trikuetrum
  • Pisiforme
  • Trapezium
  • Trapezoideum
  • Kapitatum
  • Hamatum

Bu kemikler, el bileğinin karmaşık yapısını oluşturur ve hareket kabiliyetini artırır.

Metakarp Kemikleri

El sırtı ve avuç içi bölgelerinde, ayaktaki tarak kemiklerine denk gelen metakarp kemikleri bulunur. Her parmak tabanına doğru bir adet olmak üzere toplamda beş tane metakarp kemiği vardır. Bu kemikler, parmakların hareketini destekler.

Falanks Kemikleri

Son olarak, parmaklarımızı oluşturan falanks kemikleri bulunmaktadır. Başparmağın iki, diğer parmakların ise üçer falanksı vardır. Falankslar, yerleşimlerine göre üç gruba ayrılır:

  • Proksimal Falanks: Parmak kökünde bulunan kemiklerdir.
  • Orta Falanks: Parmakların ortasında yer alır.
  • Distal Falanks: Parmak uç kemikleridir.

El Cerrahisi Uzmanlığı: Eğitim Süreci ve Önemi

2009 yılında yürürlüğe giren Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği ile El Cerrahisi, bir yan dal uzmanlığı olarak kabul edilmiştir. Bu gelişme, el ve üst ekstremite üzerine yoğunlaşan cerrahi uygulamalar için uzman yetiştirilmesini sağlamıştır. El cerrahisi uzmanları, ortopedi ve plastik cerrahi alanında bilgi ve becerilerini artırarak, bu alanda yüksek standartlarda hizmet sunmak amacıyla eğitim almaktadır.

El Cerrahisi Uzmanlığı Nedir?

El cerrahisi uzmanlığı, el ve üst ekstremite ile ilgili çeşitli hastalıkların tanı ve tedavisini kapsayan bir uzmanlık dalıdır. Bu alanda uzmanlaşmak isteyen hekimler, belirli koşulları sağlayarak 2009 ve 2011 yıllarında eğitim almışlardır. Türkiye’de birçok üniversitede ve özel hastanelerde El Cerrahisi Bilim Dalı veya birimi bulunmaktadır.

Eğitim Süreci

El cerrahisi uzmanlığı eğitimi, ortopedi ve travmatoloji ya da plastik ve rekonstruktif cerrahi uzmanlığı üzerine 2 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Genel cerrahi uzmanları için bu süre 3 yıl olarak belirlenmiştir.

Eğitim süreci şu şekildedir:

  1. Temel Tıp Eğitimi: Tıp fakültesi mezunu olmak.
  2. Uzmanlık Eğitimi: Ortopedi veya plastik cerrahi alanında 5-6 yıl süren uzmanlık eğitimi.
  3. Üst İhtisas Eğitimi: Uzmanlık eğitimini tamamlayan hekimler, el cerrahisi alanında 2-3 yıl süreyle üst ihtisas eğitimine tabi tutulurlar.

Bu süreç sonunda, uzmanlar gerekli sınavları başarıyla geçtiklerinde, El Cerrahisi Uzmanı unvanını alırlar. Toplamda yaklaşık 8 yıl süren bu eğitim, hekimlerin el cerrahisi alanında yeterlilik kazanmalarını sağlar.

El Cerrahisi Uzmanlarının Rolü

El cerrahisi uzmanları, el yaralanmaları, doğuştan gelen el deformiteleri, tendon yaralanmaları ve sinir hasarları gibi çeşitli durumları tedavi eder. Bu uzmanlar, hastalarına en iyi hizmeti sunmak için sürekli olarak kendilerini geliştirmekte ve yeni teknikleri öğrenmektedir.

El Cerrahisi S.S.S.

Sinir Sıkışması ve Sinirlerin İşlevleri Üzerine Bilgiler

  1. Sinirlerin Yapısı ve İşlevleri

    Sinirler, boyundan başlayarak parmak uçlarımıza kadar uzanan, iletim sağlayan kordon şeklindeki yapılardır. Bu sinirler, kol ve el hareketlerini kontrol ederken, deride bulunan özel reseptörler aracılığıyla dokunma, sıcaklık, ağrı gibi hislerin beyine iletilmesini sağlar. Sinirler, kemik ve bağ dokular tarafından oluşturulan tüneller içinde korunur. Ancak, bu tünellerde meydana gelen daralmalar nedeniyle sinirler sıkışabilir. Kolumuzda en sık sıkışma noktaları el bileği ve dirsek bölgesidir.
  2. El Bileğinde Neden Sıkışma Oluşur?

    El bileğinde, kemikler tarafından oluşturulan bir tünel içinden sinirler ve tendonlar geçmektedir. Bu tünelin üzeri kalın bir bağ ile kaplıdır. Tüneli daraltan anormal yapılar veya bağın kalınlaşması, sinirin ezilmesine neden olur. Bu durumun en yaygın nedeni, bağın kalınlaşmasıdır; ancak çoğu zaman kesin bir neden belirlenemez.
  3. Sinir Sıkışması Kimlerde Görülür?

    Sinir sıkışması, kadınlarda daha sık görülmekle birlikte erkeklerde de rastlanabilir. Özellikle şeker hastalarında, bilgisayar kullanan kişilerde ve hamilelikte hormon değişiklikleri nedeniyle daha yaygındır. Ayrıca, dializ hastaları ve böbrek yetmezliği olan bireylerde de sinir sıkışması riski artar. Romatizmal hastalıklar ve bazı yapısal bozuklukları olan kişilerde de görülebilir. Ofis çalışanları ve ev hanımları gibi meslek gruplarında sıklıkla karşılaşılmaktadır.
  4. Ofis Çalışanlarında Sinir Sıkışması Neden Sık Görülür?

    Son yıllarda bilgisayar kullanımının artması, sinir sıkışması vakalarının çoğalmasına yol açmıştır. Bilgisayar kullanırken el bileğinin yukarıda kalması ve fare tutuş pozisyonu, bu hastalığı tetikleyebilir. Ofis çalışanları arasında “fare hastalığı” olarak adlandırılan bu durum, zamanla yaygınlaşmıştır.
  5. Hamilelikte Sinir Sıkışması

    Hamileliğin ikinci yarısında hormonal değişiklikler sinir sıkışmalarına neden olabilir. Bu durum, bazı kadınlarda dayanılmaz hale gelebilir ve gece ağrıları ile uyanmalarına yol açabilir. Hamilelik sonrasında birkaç ay içinde gerileyebilir. Eğer istirahat ve destek tedavileri işe yaramıyorsa, cerrahi müdahale düşünülebilir.
  6. Sinir Sıkışmasının Yaşla İlişkisi

    Genellikle, kırklı yaşlardan sonra görülmekle birlikte genç bireylerde de ortaya çıkabilir. Sinirin basıya uğramasına neden olabilecek her türlü durum, bu hastalığı tetikleyebilir.
  7. Sinir Sıkışması Belirtileri

    El bileğinde sinirin ezilmesi, özellikle geceleri artan uyuşma ve karıncalanma hissi ile kendini gösterir. Ağrı, en önemli belirtidir. El işleri yaparken çabuk yorulma ve eşyaları düşürme gibi belirtiler de görülebilir. Uyuşma genellikle başparmak, işaret parmağı ve orta parmakta yoğunlaşır. Eğer bu belirtiler geceleri uykudan uyandıracak kadar artıyorsa, hastalığın ilerlediği anlamına gelir.
  8. Kolda Nerelerde Sinir Sıkışması Olabilir?

    Sinir sıkışması, sinirin geçtiği tüm bölgelerde meydana gelebilir. El bileğinden sonra en sık dirsek bölgesinde görülür. Dirseğin iç tarafındaki tünel, sinirin sıkışmasına neden olabilir ve bu bölgede de gece artan uyuşma şikayetleri görülebilir.
  9. Sinir Sıkışması Tanısı

    Sinir sıkışması tanısı, hastanın genel şikayetleri ile genellikle kolayca konulabilir. Ancak, tanıyı doğrulamak ve sinir sıkışmasına neden olabilecek etkenleri belirlemek için EMG (Elektromyografi) testi gibi tetkikler yapılmalıdır. Ayrıca, eski kemik kırıkları veya kitleleri tespit etmek için görüntüleme yöntemleri de kullanılabilir.
  10. Sinir Sıkışmasının Ameliyat Dışı Tedavisi

    Erken dönemlerde, sinir sıkışması belirtilerini azaltmak için el bileği altına yerleştirilen destekler kullanılabilir. Ancak gece ağrıları başladıysa, bu desteklerin etkisi sınırlı olabilir. Steroid enjeksiyonları bazı durumlarda kullanılabilir, fakat uzun vadede yan etkileri olabileceği için dikkatli kullanılmalıdır.
  11. El Bileği Sinir Sıkışmasında Ameliyat Ne Zaman Gerekir?

    Uzun süre geçmeyen, gece uykudan uyandıran ağrılar ve eldeki eşyaların düşmesi gibi şikayetler ameliyat gerektirir. Ameliyat, genellikle elin günlük işlerini yapabilmesi için zaman kaybetmeden yapılmalıdır.
  12. Kapalı Yöntemle Tedavi

    Seçilmiş vakalarda kapalı yöntemle cerrahi tedavi uygulanabilir. Ancak bu yöntemin deneyimli bir cerrah tarafından yapılması şarttır. Kapalı yöntemle yapılan işlemlerde hata oranı daha yüksek olabilmektedir.
  13. Ameliyat Sonrası İyileşme Süreci

    Çoğu hastada tedavi sonuçları olumlu olup, tam iyileşme sağlanır. Ancak, ağır vakalarda şikayetlerin tamamı ortadan kalkmayabilir. Ameliyat sonrası, hastaların elini kullanmalarına izin verilir ve pansuman süreci dikkatle takip edilir.
  14. El Bileği Kisti Nedir?

    El bileği kistleri, eklem kapsülünden veya tendon kılıfından çıkan, içi sıvı dolu iyi huylu kitlelerdir. Genellikle eklem kapsülünün zayıf bölgelerinden fıtıklaşarak oluşurlar.
  15. El Bileği Kistleri Kimlerde Görülür?

    El bileği kistleri genellikle 20-40 yaş arası kadınlarda görülür. Bu kistler, el bileği ve elin çeşitli bölgelerinde ortaya çıkabilir.
  16. Kistlerin Oluşum Nedenleri

    Kesin bir nedeni yoktur, ancak tekrarlayan travmalar sonrası gelişebilir. Kistler, dinlenme ile küçülüp aktivite ile büyüyebilir. Bazen kendiliğinden de kaybolabilirler.
  17. Kist Tanısı ve Bulguları

    Kist tanısı, muayene sırasında kitle tespiti ile konulur. Radyolojik tetkikler, altta yatan mekanik patolojileri ekarte etmek için faydalıdır.
  18. Kistlerin Tedavisi

    Kistlerin tedavisinde genellikle gözlem tercih edilir. Ağrılı hale geldiğinde veya estetik sorun oluşturduğunda cerrahi müdahale gerekebilir.
  19. El Bileği Kist Ameliyatı

    Ameliyat, bölgesel anestezi altında yapılır ve kist üzerinden açılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Kistin tamamen çıkarılması, tekrarlama riskini azaltır.
  20. Kistlerin Tekrar Oluşma Riski

    Kistlerin tekrarlama riski vardır. Cerrahi sırasında dikkatli olunması, tekrar oluşum riskini azaltır.
  21. El Bileği Dışında Diğer Kist Yerleşimleri

    El bileğinin iç tarafında oluşan kistler, damarların etrafında yer alabilir. Bu nedenle, cerrahi sırasında damarların korunması önemlidir.
  22. Tetik Parmak Nedir?

    Tetik parmak, parmakların hareketini sağlayan kirişlerin sıkışması sonucu oluşan bir durumdur. Bu, ağrı ve takılma ile kendini gösterir.
  23. Tetik Parmak Tedavisi

    Tedavi amaçları, parmağın takılmasını engellemek ve rahatsızlık hissini ortadan kaldırmaktır. Steroid enjeksiyonları veya cerrahi tedavi gerekebilir.
  24. Tetik Parmak Ameliyatı

    Ameliyat, avuç içinde küçük bir kesi ile gerçekleştirilir. Kiriş ve sinir yapılarının korunması önemlidir.
  25. Çocuklarda Tetik Parmak

    Yeni doğanlarda ve çocuklarda ameliyat hemen yapılmamalıdır. Bekleme süresi, parmağın durumu göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.
  26. Romatizmal Hastalıklarda Tetik Parmak

    Romatizmal hastalıklarda cerrahi tedavi, dikkatlice yapılmalıdır. Bu tür hastalarda cerrahi müdahale sonrasında şekil bozuklukları gelişebilir.
  27. Tendon Sıkışması

    Başparmak üst tarafında da sıkışmalar olabilir. Bu durumda, dinlenme ve fizik tedavi önerilir. Cerrahi, son çare olarak düşünülmelidir.
  28. Yaralanmalarda İlk Yardım

    Kopma durumunda, kanama durdurulmalı ve hasta güvenli bir yere alınmalıdır. Yaralanan bölgeye temiz bir bezle baskı yaparak kanama kontrol altına alınmalıdır.
  29. Kopan Parçanın Taşınması

    Kopan parça, temiz bir bezle sarılmalı ve uygun koşullarda taşınmalıdır. Buz ile doğrudan temas ettirilmemelidir.
  30. Yaralanma Sebepleri

    Yaralanmalar, genellikle iş kazaları veya dikkatsizlik sonucu meydana gelir. Güvenlik tedbirleri almak, yaralanmaları önlemenin en etkili yoludur.
  31. Yaralanma Sonrası Hızlı Müdahale

    Yaralanma sonrası zaman, kritik bir faktördür. Kanama kontrolü sağlandıktan sonra, uygun zamanda cerrahi müdahale yapılmalıdır.
  32. Fizik Tedavi Süreci

    Fizik tedavi, ameliyat sonrası fonksiyonların geri kazanılmasında kritik bir rol oynar. Erken dönemde başlatılmalıdır.
  33. Kayakçı Başparmağı

    Kayak sporuyla ilişkili bir yaralanmadır. Bağların yırtılması sonucu oluşan bu durum, erken dönemde tedavi edilmelidir.

El Cerrahisi Gelişmeleri

El cerrahisi, tıbbın en hızlı gelişen ve sürekli yenilenen alanlarından biridir. Özellikle son yıllarda robotik cerrahi ve mikrocerrahi tekniklerinin gelişmesiyle birlikte el cerrahisinde önemli yenilikler yaşanmaktadır.

Başlangıçta diğer tıp branşlarında yaygın olarak kullanılmaya başlanan robotik cerrahi sistemleri, el cerrahisinde de etkin bir şekilde uygulanmaya başlamıştır. Bu yenilikçi teknolojiler, hassasiyet gerektiren işlemlerde yüksek başarı oranları ve minimal invaziv girişim imkanı sunarak hasta konforunu artırmaktadır.

Mikrocerrahi uygulamaları sayesinde, özellikle sinir ve damar onarımlarında büyük başarı elde edilmektedir. Robot destekli sistemler, cerrahların daha hassas ve karmaşık işlemleri hata payını en aza indirerek gerçekleştirmelerine olanak sağlar. Bu sayede operasyon süreleri kısalmakta, iyileşme süreçleri hızlanmakta ve komplikasyon riskleri azalmaktadır.

El cerrahisinde robotik teknoloji ile yapılan işlemler:

  • Sinir ve tendon tamirleri
  • Mikrovasküler cerrahi işlemleri
  • Travma sonrası onarımlar
  • Rehabilitasyon sonrası düzeltici operasyonlar

Gelişen teknolojiyle birlikte el cerrahisinde daha az invaziv, daha hızlı ve daha güvenli operasyonlar mümkün hale gelmiştir. Robotik el cerrahisi, geleceğin cerrahi uygulamaları arasında ön sıralarda yer almaya devam edecektir.

El Cerrahisi Tarihi

El cerrahisi, insan anatomisinin en karmaşık ve hassas bölgelerinden biri olan ellerin işlevini yeniden kazandırmak için uygulanan özel bir cerrahi alandır. Türkiye’de el cerrahisinin gelişimi, modern tıp uygulamalarının yaygınlaşmasıyla birlikte hız kazanmıştır.

Türkiye’de El Cerrahisinin İlk Adımları

Türkiye’de el cerrahisi uygulamaları, Prof. Dr. Merih Eroğlu ve mikrocerrahinin öncüsü Prof. Dr. Ayan Gölgönen ile kurumsal anlamda şekillenmeye başlamıştır. Ancak öncesinde, Prof. Dr. Rıdvan Ege, Amerika’da Ortopedi ve Travmatoloji eğitimi aldıktan sonra 1963 yılında Türkiye’ye dönerek bu alandaki ilk çalışmaları başlatmıştır.

Columbia Üniversitesi‘nde eğitim alan Prof. Dr. Ege, Türkiye’ye döndüğünde El Cerrahisi eğitimini başlatmak için önemli adımlar attı. Ankara’da Numune Hastanesi ve diğer merkezlerde uygulamalı eğitimler organize edilerek yeni cerrahların yetişmesine katkı sağladı.

Yurt Dışında Eğitim ve Türkiye’ye Katkıları

Türkiye’de el cerrahisinin gelişiminde yurt dışında eğitim alan hekimlerin büyük katkısı olmuştur. Özellikle Prof. Dr. Caroll ve ekibiyle çalışan Türk cerrahlar, Amerika ve Fransa’daki ileri teknikleri ülkemize taşıdı. 1970 yılında New York Columbia Üniversitesi’nde Prof. Dr. Caroll’un yanında eğitim alan uzmanlar, Türkiye’de el cerrahisi pratiğinin gelişimine yön verdi.

Ayrıca, 1977 yılında Fransa Nancy Hospital Jeanec D’Arc’da eğitim alan uzmanlar da mikrocerrahi ve el cerrahisindeki yeni teknikleri Türkiye’ye getirdi. Prof. Dr. Gölgönen’in önderliğinde yapılan uygulamalar ve öğretim faaliyetleri, 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de el cerrahisinin bilimsel ve uygulamalı gelişimini hızlandırdı.

Ankara ve Diğer Şehirlerde Genişleyen Eğitim Ağı

Ankara, el cerrahisi ve mikrocerrahi uygulamalarının merkezi haline gelirken, İstanbul ve diğer büyük şehirlerde de birçok merkez kuruldu. Özellikle, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, el cerrahisi eğitimi veren önemli kurumlar arasında yer aldı. Buradaki eğitimler sayesinde hem yetişmiş cerrah sayısı arttı hem de daha karmaşık el cerrahisi operasyonları yapılabilir hale geldi.

Günümüzde Türkiye’de El Cerrahisi

Bugün Türkiye’de el cerrahisi uygulamaları hem devlet hastanelerinde hem de özel sağlık kuruluşlarında dünya standartlarında yapılmaktadır. Acil El Cerrahisi başta olmak üzere, mikrocerrahi, tendon onarımları, sinir tamirleri, kemik deformiteleri ve estetik el cerrahisi gibi çok geniş bir yelpazede hastalara hizmet verilmektedir.

Özellikle Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanlık eğitimi sırasında da el cerrahisine özel eğitim programları sunulmaktadır. Türkiye’den pek çok uzman yurt dışında da kabul görmekte, uluslararası kongrelerde bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktadır.