Doğumsal tortikolis, doğumdan sonra çocuğun boynunun bir tarafa doğru eğrilmesiyle kendini gösteren bir durumdur. Bu durum, çocuğun boynu, tutulmuş olan tarafa dönük çene ise karşı omuza dönük şekilde görülür. Boyunda sertlik ve bazen bir kitle de gözlemlenir, bu kitle zamanla gerileyebilir. Bu hastalık genellikle doğumdan sonra fark edilir.
Boyun eğriliği neden olur?
Doğumsal tortikolis, doğum sırasında gerçekleşen duruş bozukluklarına bağlı olarak gelişebilir. Özellikle ilk doğumlar ya da ters pozisyonda gerçekleşen doğumlar, tortikolisin daha sık görüldüğü durumlardır. Ayrıca, anne karnındaki duruş bozuklukları, kasın sıkışmasına neden olabilir. Bu tür çocuklarda, doğumsal kalça çıkığı ve ayak bozuklukları da görülebileceği için bu sorunların araştırılması önerilir.
Klinik bulgular nelerdir?
Tortikolisin klinik bulguları geniş bir yelpazeye yayılabilir. Hafif bir hareket kısıtlılığından, aşırı kafa şekil bozukluğuna (plagisefali) kadar birçok semptom gözlemlenebilir. Ayrıca, bazı durumlarda yarasa kulağı gibi ek bulgular da olabilir. Daha büyük çocuklar, omuzlardan birinin yüksek olması nedeniyle belde eğrilik şüphesiyle başvurabilir.
Röntgen incelemeleri, boyun omurlarındaki değişiklikleri araştırmak amacıyla yapılmalıdır. Gerekli durumlarda manyetik rezonans görüntüleme (MRI) tetkikleri yapılabilir.
Tortikolis tedavisi nasıl yapılır?
Doğumsal tortikolisin tedavisinde ilk tercih genellikle masaj ve egzersizdir. Bu tedavi yöntemiyle, hastaların %90’ında mükemmel sonuçlar alınabilir. Erken dönemde tanı konduğunda, ebeveynlere egzersiz programı uygulanır ve çocuğun boynu nazikçe egzersizlere alıştırılır. Germe egzersizlerinin yanı sıra, çocuğun tutulmuş tarafa aktif olarak dönmesini sağlamak amacıyla bazı manevralar yapılır. Örneğin, oyuncak ya da televizyon, eğriliğin ters tarafına konarak çocuğun boynunun o tarafa dönmesi sağlanabilir.
Cerrahi müdahale Süt çocukluğu ve yürüme döneminde cerrahi müdahale önerilmez. Ancak bazı olgularda, cerrahi tedavi gerekebilir. Cerrahi müdahale genellikle okul çağındaki çocuklarda uygulanır. Cerrahiden sonra boyun kasının uzatılması sağlanır ve bu işlem genellikle iyi sonuçlar verir. Ameliyat sonrası, egzersizlere devam edilmesi önemlidir. Ayrıca cerrahi sonrası herhangi bir cihaz kullanımı gerekmemektedir.
Romatoid artrit genellikle el ve ayak eklemleri de dahil olmak üzere, simetrik olarak eklemlerde inflamasyon ve bunun sonucunda şişme, ağrı ve zamanla eklem içinde hasara yol açan otoimmün(vücudun kendi dokularına karşı bağışıklık sisteminin savaştığı hastalıklar) bir hastalıktır.
Romatoid artrit vücutta değişik bulgular ile de ortaya çıkabilir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Genetik yatkınlık ve diğer birçok faktör hastalığı oluşturan otoimmün reaksiyonu ortaya çıkarıyor olabilir. Hastalık toplumda % 1 oranında görülür ve kadınlarda erkeklere oranla 2 veya 3 kat daha sıktır. Genellikle 25-50 yaş arasında ortaya çıkar. Ancak diğer yaşlarda da görülebilir. Bazı kişilerde hastalık kendiliğinden gerileyebilir. Tedavi ile her dört kişiden üçünün bulguları azalabilir. Ancak buna karşın her on kişiden birinde dereceli işlev kaybı gelişir. Bu hastalıkta otoimmün sistem eklem yüzeyini örten dokulara yönelir. Giderek kıkırdak, kemik ve eklem bağları aşınır. Sonuçta eklemler değişen oranlarda yıkıma uğrarlar.
Romatoid artrit aniden aynı anda birden fazla eklemde şişlik, ağrı, ısı artışı(inflamasyon) ile ortaya çıkabilir. Çoğu zaman sessizce başlayıp çeşitli eklemleri etkiler. Vücudun sağ veya sol tarafında belirli bir eklem tutulmuşsa, aksi tarafta da aynı eklemde inflamasyon ortaya çıkar. El ve ayak parmakları, el bileği, dirsek, ayak bileği gibi küçük eklemlerde başlaması tipiktir. inflamasyon olan eklemler, sıklıkla uyandıktan ya da uzun süre hareketsiz kaldıktan sonra ağrılı ve sıklıkla tutuktur. Bazı hastalar öğleden sonraları kendilerini yorgun ve güçsüz hissederler. Etkilenen eklemler büyüyerek deforme olabilirler. Kimi eklemlerde kontraktür gelişir ve belirli bir pozisyonda kalıp açılamazlar. El parmakları serçe parmağına doğru eğilir. Şiş el bileğinde karpal tünel sendromu gelişebilir. Diz arkasında oluşabilen kistler, patlayarak ayaklarda şişme ve ağrıya neden olabilirler. Hastaların % 30-40’ında genellikle hasta eklemlere yakın yerlerde, deri altında nodüller ortaya çıkar (Şekil 1). Romatoid artrit hafif bir ateş ile birlikte damarlarda vaskülit adı verilen inflamasyonlara da yol açabilir. Bunun sonucu olarak sinir hasarı ayak ülserleri görülebilir. Akciğer zarının ya da kalbin en dış tabakasının inflamasyonu (plörezi, perikardit) veya skar oluşumu sonucu göğüs ağrısına, solunum güçlüğüne ve kalp fonksiyonunun bozulmasına yol açabilir.
Romatoid artriti, artrit yapan diğer hastalıklardan ayırmak bazen zor olabilir. Aşağıdaki bulgulardan dördü olan hastalarda romatoid artrit olasıdır.
Sabahları 1 saatten fazla süren tutukluk (en az altı haftadan beri)
Üç ve daha fazla eklemde inflamasyon (en az altı haftadan beri)
El, el bileği ve parmaklarda artrit (en az altı haftadan beri)
Kanda romatoid faktör bulunması
Röntgen filminde karakteristik değişiklikler.
Hastalarda laboratuvar testleri, eklem sıvısı muayenesi veya bazen de biyopsi, tanı için gerekli olabilir. 9/10 hastada kanda eritrosit sedimantasyon hızı artmıştır. Çoğu hastada hafif kansızlık vardır. Nadiren beyaz kan hücre sayısı da azalır. Romatoid artritli hastaların çoğunda kanda ayırt edici antikorlar (romatoid faktör) mevcuttur. Her hastada romatoid faktöryüksekliği saptanamayabilir veya romatoid faktör yüksek olan her hasta romatoid artrit olmayabilir. Bu aynı zamanda kronik karaciğer hastalarında ve bazı infeksiyonlarda (kimi kişilerde) hastalık olmaksızın da pozitif olabilir. Romatoid faktörün yüksek düzeyde olması romatoid artritin şiddeti ile ilişkilidir.
Romatoid Artritli hastalarda tedavi çok yönlü yürütülür. Hastalara ilaç tedavileri yanında, bilinçlendirme, dinlenme ve egzersiz önerileri, başkalarına bağımlı olmalarını önleyebilecek destek araçlar sağlanması ileri olgularda cerrahi tedaviler söz konusu olabilir. Tedavi inflamatuvar süreci baskılamak, hastayı aktif hale getirmek, tutukluk ve ağrıyı önlemek ve genel olarak yakınmaları azaltma amacına yöneliktir ancak tamamen hastalığı ortadan kaldırmaz. Romatoid artrit kontrol edilmediğinde giderek kalıcı fonksiyon kayıplarına yol açtığından tedavi mutlaka bir uzman hekim tarafından yönlendirilmelidir. Poliartrit (birden fazla bulguları gösteren romatizma çoğunlukla 20- 60 yaslarındaki kadınlarda görülür. Bilateral ve simetrik olarak başlar, el bileği veya metakarpofalangeal eklemleri tutar. Sinovial enflamasyon ilerleyici tarzda eklemi bozar. Kıkırdak, eklem kapsülü, ligamanlar progresif olarak harap olur. Romatoid sinovit, el ve el bileği seviyesinde ekstansor ve fleksor tendonların sinovyal dokularını tutarak uzun dönemde tendon rüptürlerine neden olur. Ekstansor tendonlar fleksor tendonlara göre daha fazla tutulurlar. Tendon kopması en çok başparmağı yukarı kaldıran kirişte oluşur. Romatoid artrit sonucu el ve el bileğinde şekil değişiklikleri görülür.
Eklemlerde ilaç tedavisine cevap vermeyen romatoid eklem şişlikleri için, eklem harabiyetini önlemek amacı ile sinovektomi (eklem kılıfı temizlenmesi) uygulanır. Kiriş kopmalarını önlemek amacı ile tenosinovyektomi (kiriş kılıflarının temizleme) işlemi yapılabilir. Aşırı eklem hasarlanmalarında eklemin tamamen çıkarılıp yerine protez uygulamaları (özellikle trapezo-metakarpal eklem ve metakarpofalangeal eklem) yapılabilir Protez uygulaması yapılamayan eklemlere dondurma işlemi (özellikle başparmak metakarpofalangeal eklem) yapılabilir.
El bileği, sekiz adet küçük kemikten oluşan oldukça kompleks bir yapıdır. Bu kemikler iki sıra hâlinde dizilir ve elin fonksiyonel hareketlerini mümkün kılar. Bu kemiklerden biri olan skafoid, iki sıra arasında köprü görevi gördüğü için hem yapısal hem de mekanik olarak özel bir konumdadır. Aynı zamanda, bu özelliği nedeniyle travmalarda en sık kırılan el bileği kemiğidir. Özellikle avuç açık pozisyonda elin üzerine düşme sonucunda skafoid kırığı meydana gelir.
Travmanın hemen ardından, genellikle başparmak kökünde şiddetli bir ağrı hissedilir. Ancak ilginç bir şekilde, birkaç gün içinde ağrı azalabilir, belirgin morarma ya da deformite olmayabilir. Bu durum hastaların durumu hafife almasına ve doktora geç başvurmasına neden olabilir. Oysa ki skafoid kırıkları, doğru tanı ve zamanında tedavi edilmediğinde, kaynamama (nonunion), kemik erimesi (avasküler nekroz) ve el bileğinde kalıcı kireçlenme gibi ciddi sorunlara yol açabilir.
Tanı nasıl konulur?
Skafoid kemiğinin karmaşık şekli ve el bileğinde derin konumda bulunması nedeniyle, ilk çekilen röntgenlerde kırık her zaman net bir şekilde görülemeyebilir. Bu durum, özellikle ayrışmamış (displasesiz) kırıklarda sık karşılaşılan bir sorundur. İlk grafilerde bir bulgu saptanmasa dahi, şiddetli ağrı varsa ve klinik muayene şüphe uyandırıyorsa, hasta mutlaka geçici olarak atellenmeli ve 10 gün sonra tekrar görüntüleme yapılmalıdır. Şüpheli durumlarda, MRI veya bilgisayarlı tomografi (BT) gibi ileri görüntüleme yöntemleri tercih edilir. Bu yöntemler, kemiğin iç yapısını ve damar dolaşımını değerlendirmede daha hassastır.
Tedavi yöntemleri nelerdir?
Tedavi, kırığın yerleşimine, parçaların ayrışma durumuna ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişir:
Ayrışmamış (non-deplase) kırıklarda, önkolu, eli ve başparmağı içine alan bir alçı ya da atel ile hareketsizlik sağlanır. Bu tedavi yöntemiyle iyileşme süreci genellikle 6–10 hafta sürer. Ancak skafoid kemiğin farklı bölgelerinin farklı kanlanma düzeyine sahip olması, bu süreyi uzatabilir. Özellikle el bileğine yakın kısımdaki kırıklar, zayıf kanlanma nedeniyle cerrahiye daha yatkındır.
Ayrışmış (depplase) kırıklarda, cerrahi müdahale tercih edilir. Bu cerrahi genellikle minimal invaziv yöntemlerle yapılır ve vida, pin ya da vida kullanılarak kırık stabil hale getirilir. Kimi zaman, kırığın kaynamasını desteklemek içinkalça ya da dirsek gibi farklı bölgelerden alınan greft de bölgeye yerleştirilir. Bazı durumlarda, ayrışma olmasa bile uzun süren atelleme yerine daha erken dönemde cerrahi stabilizasyon da düşünülebilir.
Skafoid kemiği kırıklarında nonunion ve avasküler nekroz: artroskopik tedavi seçenekleri
Skafoid kemiğinin kendine özgü anatomik yapısı nedeniyle kırıkların iyileşmesi zorlu olabilir. Bu zorluğun temel nedeni, skafoidin beslenmesinin damarsal yapılarla sınırlı olmasıdır. Kemiğin kan akışının büyük bir kısmı distalden (el parmaklarına yakın uçtan) proksimale (el bileğine yakın uca) doğrudur. Bu durum, özellikle proksimal uçtaki kırıkların daha riskli olmasına yol açar.
Bir skafoid kırığı meydana geldiğinde, bu hassas damarlar da zarar görebilir. Damarların hasar görmesi, kemik uçlarının yeterli kanlanamamasına (iskemi) ve dolayısıyla iyileşmenin gerçekleşmemesine neden olabilir. Bu duruma nonunion (kaynamama)denir. Nonunion, ağrıya, el bileği hareket kısıtlılığına ve güç kaybına yol açarak günlük yaşam aktivitelerini ciddi şekilde etkileyebilir. Daha ileri durumlarda, kan akışının tamamen kesilmesiyle kemik dokusunun ölmesi anlamına gelen avasküler nekroz (AVN) gelişebilir. AVN, skafoid kemiğinde çökme ve el bileğinde erken osteoartrite (kireçlenme) yol açabilecek ciddi bir komplikasyondur.
Skafoid nonunion veya avasküler nekroz geliştiğinde, genellikle cerrahi müdahale planlanır. Geleneksel olarak bu durumlar açık cerrahi ile tedavi edilmiştir. Açık cerrahide, kırık hattı temizlenir, sıkıştırma vidaları ile stabilizasyon sağlanır ve sıklıkla dolaşımı artırmak amacıyla damarlı kemik greftleri kullanılır. Bu greftler genellikle hastanın kendi vücudundan (örneğin önkol kemiğinden) alınır ve damarlarıyla birlikte skafoid kemiğine nakledilerek kanlanmayı iyileştirmesi hedeflenir.
Son yıllarda, el bileği cerrahisinde minimal invaziv yaklaşımlar popülerlik kazanmıştır. Bu yaklaşımlardan biri de artroskopik tedavidir. El bileği artroskopisi, küçük kesiler aracılığıyla eklem içine bir kamera ve ince cerrahi aletlerin sokulmasını sağlar. Bu sayede , eklem içeriden görüntülenerek daha hassas ve kontrollü bir şekilde işlem yapabilir.
Artroskopik cerrahinin avantajları nelerdir?
Artroskopik cerrahi, minimal invaziv bir yaklaşım sunarak skafoid kırıkları ve AVN tedavisinde hastalar için bir dizi fayda sağlar. En belirgin avantajlarından biri, ameliyat sonrası ağrının açık cerrahiye göre belirgin ölçüde az olmasıdır. Küçük kesiler sayesinde çevre dokulara verilen hasar minimize edilir, bu da iyileşme sürecini hızlandırır ve hastaların günlük aktivitelerine daha çabuk dönmesini sağlar.
İşlem sırasında eklem içi bir kamera aracılığıyla büyütüleerek net bir şekilde görebilir. Bu doğrudan görselleştirme sayesinde, kırık hattının veya nekrotik alanın temizlenmesi ve kemik greftinin yerleştirilmesi çok daha hassas ve doğru bir şekilde yapılabilir. Bunun yanı sıra skafoiddeki problemle birlikte el bileğinde oluşabilecek diğer sorunlar (örneğin bağ yırtıkları veya kıkırdak hasarı) da artroskopi sırasında teşhis edilebilir ve aynı seansta tedavi edilebilir. Bu sayede , ek bir ameliyat ihtiyacını ortadan kaldırabilir.
Rehabilitasyon ve takip nasıl olmalı?
Tedavi süreci tamamlandıktan sonra bileğin tam fonksiyonuna kavuşması için fizyoterapi ve özel egzersizler gereklidir. Hareketsiz kalma süresi uzadıkça, bilek eklemi çevresindeki kaslarda zayıflama ve hareket kısıtlılığı gelişebilir. Bu nedenle, rehabilitasyon tedavinin önemli bir parçası olarak görülmelidir.
El bileği parmaklar ve el bileği arasında geçiş rolü üstlenen ve 8 tane küçük kemikten oluşan bir yapıya sahiptir. Hareketler sırasında bu kemiklerin uygun pozisyonlarda tutulabilmesini sağlayan bağlarla birbirlerine bağlanırlar.
El bileği bağ yaralanmaları genelde el bileği üzerine düşme veya çeşitli aktiviteler sırasında oluşan travmalar ile oluşur. Travma sonrasında genelde el bileği şişer bazen morarma oluşabilir. Genellikle hareket sırasında ağrı vardır.
Çıkık ve kırıkla beraber bağ yaralanmaları oluşabileceği gibi kırık oluşmadan da bağ yaralanması saptanabilir. Genellikle kırık olmadan oluşan bağ yaralanmaları dikkate alınamaz ve ilerde daha ciddi problemlere yol açar.
El bileğinde en çok hasara uğrayan el bileğindeki kemikler arasında ana koordinasyonunu sağlayan bağlardan biri olan Skafolunat ligament adı verilen bağdır.
Bu bağ el bileği kemiklerinden skafoid ve lunat kemik arasında yer alır. Bu bağın yaralanması genellikle el bileği açık pozisyonda düşme sonucu gerçekleşir. İlk dönemlerde çekilen röntgen görüntülerinden çoğunlukla kırık gözükmez. Hasarlanmasında el bileği kemiklerinin pozisyonları değişir ve ileriki dönemlerde el bileğinin devamlı ağrılarının oluşumu görülebilir. El bileği kemikleri arasındaki diğer bağlarda yaralanma daha nadirdir. Küçük travmalarda bağdaki yaralanma genelde gerilme veya bir kısmının kopması tarzında olur. Daha ağır travmalarda ise tam kopma oluşur.
Genellikle kırık olmadan oluşan bağ yaralanmaları dikkate alınamaz ve ilerde daha ciddi problemlere yol açar.
El bileğinde en çok hasara uğrayan ligaman el bileğindeki kemiklerin ana koordinasyonunu sağlayan ligamanlardan biri olan Skafolunat ligaman adı verilen bağdır.
Bu bağ el bileği kemiklerinden skafoid ve lunat kemik arasında yer alır. Hasarlanmasında el bileği kemiklerinin pozisyonları değişir ve ileriki dönemlerde el bileğinin devamlı ağrılarının oluşumu görülebilir. El bileği kemikleri arasındaki diğer bağlarda yaralanma daha nadirdir. Küçük travmalarda bağdaki yaralanma genelde gerilme veya bir kısmının kopması tarzında olur. Daha ağır travmalarda ise tam kopma oluşur.
El bileği bağ kopması nasıl anlaşılır?
Muayene sırasında el bileği başparmak tarafında hassasiyet saptanır. Bazen el bileği hareketleri sırasında anormal sesler mevcuttur. Genellikle eli bir yere yaslayıp kalkmaya çalışırken el bileğinde ağrı , ses ya da takılma hissi oluşur. Özellikle el bileğinin orta kısmı üzerinde ve el bileğini çevirme ve yukarı kaldırma hareketi sırasında ağrı olabilir. Röntgen incelemesi yapılarak el bileği kemikleri arasındaki dizilim ve pozisyon değişimleri incelenir. MR görüntülemesi ve bilgisayarlı tomografi tetkiklerinin yapılması tanı için gereklidir. 6 aydan uzun süren el bileği ağrılarında bağ yaralanması ihtimali mutlaka düşünülmelidir.
Tedavi el bileği ateli kullanımından cerrahiye kadar uzanan çeşitlilik gösterir. El bileği artroskopisi el bileği üzerinden küçük iki adet delik açılarak bir tanesinden kamera ikincisinden özel yapılmış aletler ile girilerek el bileği içyapılarının incelenmesidir. El bileği artoskopisi el bileği bağ yaralanması düşünülen hastalara yapılması gereken bir incelemedir. El bileği artoskopisi ile tedavi edilebilen durumların çözümü sağlanabilir. Artroskopik cerrahi sonrası bazı hastalara açık cerrahi girişim yapılmasına karar verilebilir. Açık cerrahi sırasında pin, vida tatbiki veya çeşitli yöntemler ile bağ tamiri yapılabilir.
El bileği bağ kopması tedavisi nasıl yapılır?
Tedavi el bileği ateli kullanımından cerrahiye kadar uzanan çeşitlilik gösterir. El bileği artroskopisi el bileği üzerinden küçük iki adet delik açılarak bir tanesinden kamera ikincisinden özel yapılmış aletler ile girilerek el bileği içyapılarının incelenmesidir. El bileği artoskopisi bağ yaralanması düşünülen hastalara yapılması gereken bir incelemedir. El bileği artoskopisi ile tedavi edilebilen durumların çözümü sağlanabilir.
Kamera ile görüntüleme yapılıp bağ yaralanması tespit edildiğinde bağın yırtık olan kısmı uygun şekilde onarılabilir ; eklem içinde var olan diğer patolojiler belirlenip tedavi uygulanabilir.
Artroskopik cerahi sonrası bazı hastalara açık cerrahi girişim yapılmasına karar verilebilir. Açık cerrahi sırasında pin, vida tatbiki veya çeşitli yöntemler ile bağ tamiri yapılabilir.
Uzun süre önce oluşmuş ve artık el bileği kemiklerinde belirgin yer değişiklikleri oluşmuş devamlı el bileği ağrısı ile başvuran hastalarda önce artroskopik olarak kıkırdak hasarının oluşup oluşmadığına, bağın ne derecede yaralı olduğuna ve kemiklerin pozisyonuna bakılır.
Yine tedavide belirtilerin hafifletilmesi için el bileği ateli ve ağrı kesici ilaç tedavileri uygulanabilir. Cerrahi olarak pin, vida tatbik edilebilir, başka yerden alınan bağlar yardımı ile çok çeşitli bağ onarımları yapılabilir. El bileği kemiklerinin bir kısmının birbiri ile dondurulması( birleştirilmesi) önemli tedavi seçeneklerindendir. Eğer kıkırdak hasarlanması var ise veya daha önce yapılan tedaviler başarısız olmuş ise el bileğinin tamamen dondurulması, üst sıra kemiklerin çıkarılması (proksimal row karpektomi), veya son yıllarda geliştirilen ve uygulanmaya başlayan el bileği protezleri tedavi seçenekleri arasındadır. Hastalığın bu evrelere gelmemesini sağlamak için erken evrelerde mutlaka tedavinin doğru şekilde yapılması gerekmektedir.
El bileği çok kompleks bir yapıdır. Özellikle kronik vakalarda süregelen anormal pozisyon değişiklikleri nedeni ile tedaviler sırasında başarısız sonuçlar oluşabilir. El bileği hareket kısıtlılıkları, devam eden ağrı şikayetleri nedeni ile tekrarlayan ameliyatlar gerekebilir. Sorun küçük gözükse bile özellikle gecikmiş vakalarda çözümü sağlamak güç olabilir.
Başparmak ulnar kollateral bağ yaralanması ( Kayakçı başparmağı) , başparmağın metakarpofalangeal (MCP) ekleminde meydana gelen bir tür yaralanmadır. MCP eklemi, başparmağımız ile elinizin geri kalan kısmı arasındaki eklemdir ve bu eklem başparmağın hareket kabiliyetini sağlar. Ulnar kollateral bağ ( UCL) ise bu eklemin stabilitesini sağlayan önemli bir bağdır .UCL, başparmağın normalden daha fazla dışa doğru hareket etmesini engelleyerek eklemi stabilize eder. Başparmağın aşırı açılması veya gerilmesi durumunda, bu bağda bir yırtılma meydana gelebilir. (Skier’s thumb veya Gamekeeper’s thumb)
Başparmakta meydana gelen UCL yaralanması genellikle abduksiyon (başparmağın vücuda doğru olan açıdan uzaklaştırılması) veya hiperekstensiyon (başparmağın geriye doğru aşırı bükülmesi) sonucu oluşur. Bu tür kuvvetler, başparmağa dışarıdan yapılan bir darbe veya bir nesne tutmaya çalışırken başparmağın aşırı zorlanması nedeniyle yaralanmaya yol açabilir. Kayak gibi kış sporlarında, futbol, basketbol ve diğer bazı sporlarda da bu tür yaralanmalar sıkça görülür. Bu yaralanmalar, başparmağın dışa doğru aşırı zorlanmasına neden olarak bağda hasara yol açar.
Başparmak bağ yaralanması ( kayakçı başparmağı) belirtileri nelerdir?
Yaralanmanın başlıca belirtileri arasında başparmakta ağrı, şişlik ve kızarıklık bulunur. Ayrıca, başparmağın kavrama işlevinde bir zayıflık, özellikle başparmak ile işaret parmağı arasındaki tutuş güçsüzlüğü de bu yaralanmanın diğer belirtilerindendir. Yaralanma ilerledikçe, başparmağın MCP eklemindeki hareketlerde zorlanma ve fonksiyon kaybı görülebilir. Başparmak dışa doğru aşırı zorlanarak anormal şekilde açılabilir.
Bu tür bir yaralanmayı doğru şekilde değerlendirebilmek için fiziksel muayene önemlidir. Fiziksel muayene sırasında, başparmakta şişlik ve hassasiyetin yanı sıra, başparmağın dışa doğru zorlama hareketlerine karşı duyarlılık da gözlemlenir. Ayrıca, başparmak normalden fazla dışa dönebilir, bu da bağda bir yırtılma olduğunu gösterir. Tanıyı netleştirmek ve tedaviye yön vermek için radyolojik görüntüleme de kullanılır. Direkt röntgen filmi, başparmağın eklem pozisyonunu ve bazen de kırık parçaları gösterebilir. Eğer başparmakta bir kemik parçası kopmuşsa, bu durum UCL yaralanmasının şiddetini ve tedavi gereksinimlerini belirlemekte yardımcı olur. Ayrıca, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ile yırtığın tam yerini, kısmi mi yoksa tam yırtık olup olmadığını anlamak mümkün olur.
Eğer yaralanma kısmi bir yırtıkla sınırlıysa, tedavi genellikle başparmağın sabitlenmesi ve istirahatini sağlayan bir atel (splint) ile yapılır. Fizik tedavi, başparmağın hareket kabiliyetini geri kazandırmak için gereklidir. Fizyoterapi sürecinde, başparmağın kaslarını güçlendirmek ve hareketliliğini arttırmak için çeşitli egzersizler yapılır.
Kayakçı başparmağı cerrahi tedavisi nasıl olur?
Ancak eğer yırtık tam bir yırtık ise veya kemik avülsiyonu (kemik kopması) söz konusuysa, cerrahi müdahale gerekebilir. Cerrahi müdahalede, başparmağın bağları ve varsa kırık kemik parçaları, uygun pozisyona getirilerek tespit edilir. Bu işlem genellikle aksiller blok anestezi altında yapılır, bu da hastanın kolunun uyuşturulmasını sağlar, ancak vücudun geri kalan kısmı etkilenmez.
Kemik avulsiyonu ile birlikte ulnar kollateral bağ yaralanmasıBaşparmak bağ yaralanmasına bağlı eklemde aşırı açılma
Cerrahi tedavi sonrasında rehabilitasyon süreci, iyileşmeyi hızlandırmak ve başparmağın eski fonksiyonlarına kavuşmasını sağlamak için büyük önem taşır. Bu süreç, başparmağın hareketliliğini geri kazandırmak, kas gücünü artırmak ve eklem stabilitesini sağlamak amacıyla dikkatlice planlanmalıdır. Rehabilitasyon süreci genellikle dört ana aşamaya ayrılır: erken dönem, orta dönem, geç dönem ve son dönem.
İlk 4-6 Hafta Cerrahi müdahale sonrasında ilk birkaç hafta boyunca başparmak sabitlenir ve eklem üzerindeki baskı en aza indirilir. Bu dönemde, başparmağın iyileşmesini engellemeyecek şekilde atelleme (splint) yapılır ve dinlenmeye odaklanılır. Fiziksel terapi bu aşamada genellikle minimum düzeyde tutulur, fakat parmak hareketliliğini teşvik etmek amacıyla bazı hafif egzersizler yapılabilir. Bu aşamanın amacı, bağın düzgün bir şekilde iyileşmesini sağlamak ve yaralanmaya yeniden neden olacak aşırı hareketi engellemektir.
(6-8.Hafta) Bu dönemde, başparmağın iyileşmesi ilerledikçe, başparmak üzerindeki baskı azalabilir ve daha fazla hareket aralığına izin verilir. Fizik tedavi uzmanı tarafından hareket terapileri başlatılır. Başparmağın hafif esneme ve güçlendirme egzersizleri ile hareketliliği arttırılmaya çalışılır. Ancak bu dönemde aşırı zorlamalardan kaçınılmalıdır, çünkü bağın tam iyileşmesi için belirli bir süre daha gereklidir. Bu aşama, başparmağın fonksiyonunun yeniden kazandırılmasına yönelik ilk adımların atıldığı dönemdir.
8-12 Hafta Başparmağın fonksiyonu bu dönemde daha belirgin şekilde iyileşir. Daha karmaşık egzersizler ve fonksiyonel aktiviteler rehabilitasyon programına dahil edilir. Direnç egzersizleri ile başparmak kasları güçlendirilir ve parmağın dayanıklılığı artırılır. Bu dönemde, başparmağın kavrama ve tutma işlevi üzerinde de çalışılır. Ayrıca başparmağın hareket kapasitesini artırmak için çeşitli aktiviteler yapılır, ancak aşırı zorlanmalardan kaçınılır.
Kübital tünel sendromu, elin üç ana sinirinden biri olan ulnar sinirin bir sıkışma veya basınca maruz kalması sonucunda ağrı, şişlik, uyuşukluk ve güç kaybı gibi problemlere yol açmasıdır. Sinir, dirseğimizdeki iki kemik çıkıntısının arasından geçerek el bileğimizi büktüren (fleksor karpi ulnaris)kasının iki başlangıç noktası arasından seyreder. Bu bölgede sinir çok yüzeyelleştiği için basıya ve travmaya açıktır.
Dirseğimizi büktüğümüzde ulnar sinir gerilir ve medial epikondil dediğimiz kemik çıkıntısına doğru itilerek sıkışır. Bu pozisyonda uzun süre geçirildiğinde, örneğin eli başının altında(dirseği kıvrık)uyuyanlarda, çalışırken dirseğini sürekli dayamak zorunda olanlarda kubital tünel sendromu oluşması daha kolaydır. Sinirin etrafını saran bağ dokusu kılıfı sürekli meydana gelen travmaya reaksiyon göstererek kalınlaşır. Kalınlaşan bağ dokusu arasındaki sinir liflerinin ileti kalitesi bozuldukça sendromun belirtileri ortaya çıkar.
Kubital tünel sendromunun belirtilerini ağrı, güçsüzlük, özellikle 4. ve 5.parmaklarda uyuşukluk, sinire dirsek seviyesinde meydana gelen küçük çarpmalar sonrasında dahi elde elektrik çarpması hissi oluşturur(şekil 2.). İleri dönemlerde parmakları birbirine yaklaştırmada güçlük çekildiği, eli düz tutmaya çalışırken 4. ve 5. parmakların geri doğru kıvrıldığı görülür.
Neden Önemlidir?
Kubital tünel sendromu, başlangıçta hafif belirtilerle kendini gösterse de zamanla tedavi edilmediğinde ciddi sorunlara yol açabilir. Özellikle sinir üzerindeki baskı kronik hale geldiğinde, ulnar sinirin beslediği kaslarda incelme (atrofi) ve kalıcı duyu kaybı gelişebilir. Bu durum, el fonksiyonlarını doğrudan etkiler. Yazı yazma, düğme ilikleme, küçük objeleri tutma gibi günlük basit hareketler bile zorlaşabilir.
Sinir baskısı uzun süre devam ederse, cerrahi tedavi dışındaki yöntemlerin başarısı düşer. Bu nedenle, erken tanı ve doğru tedavi büyük önem taşır. Kubital tünel sendromu, özellikle iş gücü kaybına neden olabilen, yaşam kalitesini ciddi oranda düşürebilen bir sinir sıkışma hastalığıdır.
Kubital Tünel Sendromunun Belirtileri
Kubital tünel sendromunun en tipik belirtisi, küçük parmak ve yüzük parmağında oluşan uyuşma ve karıncalanmadır. Bu his genellikle sanki “elektrik çarpıyor” gibi tanımlanır ve başlangıçta geçici olabilir. Ancak zamanla bu belirtiler sürekli hale gelir.
Belirtiler genellikle geceleri veya dirseğin uzun süre bükülü kaldığı durumlarda kötüleşir. Örneğin telefonla konuşurken dirseğin bükülü pozisyonda uzun süre kalması, sinir üzerine baskıyı artırır. Uyurken dirseğin bükülmesi de sabahları uyuşuklukla uyanmaya neden olabilir.
İlerlemiş vakalarda, elde tutma gücünde azalma, nesneleri düşürme, parmaklarda beceri kaybı ve elde kas erimesi görülebilir. Özellikle başparmakla işaret parmağı arasındaki alanda kas kaybı dikkat çeker.
Kimlerde Daha Sık Görülür?
Kubital tünel sendromu, bazı meslek ve yaşam tarzı faktörlerine bağlı olarak daha sık ortaya çıkabilir. Özellikle uzun süreli masa başı çalışanlar, bilgisayar kullanıcıları ve telefonla uzun konuşmalar yapan bireyler risk altındadır. Ayrıca müzisyenler, marangozlar, sporcular (özellikle ağırlık kaldıranlar) ve sürekli dirseğini bir yüzeye yaslayarak çalışan kişilerde daha sık görülür.
Bazı bireylerde ise dirsek çevresindeki kemik yapının doğuştan dar olması, daha önce geçirilmiş travmalar (örneğin dirsek kırığı), sinirin daha yüzeysel seyretmesi gibi anatomik faktörler de hastalığın gelişiminde etkili olabilir. Diyabet hastaları ve romatoid artrit gibi sistemik hastalıklara sahip bireylerde de sinirlerin zayıflaması nedeniyle risk artar.
Teşhis Nasıl Konur?
Kubital tünel sendromunun tanısı öncelikle hastanın şikayetlerinin dikkatli dinlenmesi ve fizik muayene ile başlar. Doktor, dirsek bölgesinde ulnar sinir üzerine bastırarak karıncalanma hissi oluşturabilir (Tinel testi). Ayrıca, hastadan elini belirli pozisyonlarda tutması istenerek belirtilerin tetiklenip tetiklenmediği kontrol edilir.
Tanının doğrulanması ve sinirin ne derece hasar gördüğünü belirlemek için elektrofizyolojik testler uygulanır. En yaygın kullanılan testler:
EMG (Elektromiyografi): Kasların elektriksel aktivitesini ölçerek sinir iletimiyle ilgili bozuklukları ortaya koyar.
Bazı durumlarda, sinirin çevresindeki yapıların değerlendirilmesi için MR görüntüleme veya ultrasonografi gibi ileri görüntüleme teknikleri de kullanılabilir.
Nasıl Tedavi Edilir ?
Konservatif (Ameliyatsız) Tedavi
Hafif ve orta şiddetli vakalarda öncelikle ameliyatsız yöntemler denenir. Tedavide amaç, sinir üzerindeki baskının azaltılması ve iltihabi sürecin durdurulmasıdır.
Pozisyon değişikliği: Özellikle uyku sırasında dirseğin aşırı bükülmesini önleyen gece atelleri (splint) kullanılır.
Dirsek altı destekler: Gün içinde dirseği yüzeye yaslamaktan kaçınmak için yumuşak destekler önerilir.
İlaç tedavisi: Ağrı ve inflamasyonun azaltılması için antienflamatuar ilaçlar (NSAID’ler) kullanılabilir.
Fizyoterapi: Kasların güçlendirilmesi ve sinirin rahatlatılması amacıyla özel egzersiz programları uygulanabilir.
Bu tedavilere rağmen şikayetler devam ediyorsa veya sinir hasarı ilerlemişse, cerrahi müdahale gündeme gelir.
Cerrahi Tedavi
Cerrahi tedavi, ulnar sinirin sıkıştığı bölgenin serbestleştirilmesi amacıyla yapılır. En sık uygulanan yöntemler şunlardır:
Sinirin dekompresyonu (gevşetilmesi): Kubital tünel bölgesi genişletilir ve sinirin üzerindeki baskı ortadan kaldırılır.
Anterior transpozisyon: Ulnar sinir, sıkıştığı bölgeden çıkarılarak ön tarafa alınır ve yeniden konumlandırılır.
Medial epikondilektomi: Dirsek kemiğindeki çıkıntı alınarak sinir üzerindeki baskı azaltılır.
Ameliyat genellikle günübirlik işlemdir ve çoğu hasta aynı gün evine dönebilir. İyileşme süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte, çoğu hasta birkaç hafta içinde günlük yaşamına geri döner. Fizik tedavi ameliyat sonrası sürecin önemli bir parçasıdır ve kas gücünü geri kazanmak için büyük önem taşır.
Karpal tünel sendromu (KTS), median sinirin el bileğinde, karpal tünel adı verilen dar bir boşluktan geçerken sıkışması sonucu meydana gelen bir durumdur. Median sinir, el bileğinin iç kısmında bulunan karpal tünelden geçer ve bu tünelde 9 tendon ile birlikte seyreder. Tünelin daralması veya tünel içinde bası oluşması, sinir üzerinde baskıya yol açar ve bu baskı, ağrı, uyuşma, karıncalanma gibi semptomlara neden olur.
Karpal tünel sendromunun nedenleri
Karpal tünel sendromunun kesin nedeni genellikle belirlenemez. Ancak, tünelin daralmasına neden olan çeşitli faktörler, sendromun gelişimine yol açabilir. Bu faktörler şunlar olabilir:
Transvers Karpal Ligamanın Kalınlaşması: Tünelin çatısını oluşturan bu ligamentin kalınlaşması, tünelin daralmasına ve sinir üzerinde baskı oluşmasına neden olabilir.
Tendon Kılıflarının Şişmesi: Tünel içindeki tendon kılıflarının şişmesi, tünelin daralmasına yol açarak sinir sıkışmasına sebep olabilir.
Kitleler: Karpal tünel içinde bulunan kitleler, sinir üzerinde bası oluşturabilir.
Hamilelik ve Hormonal Değişiklikler: Hamilelik sırasında meydana gelen hormonel değişiklikler, tünel içinde şişmelere yol açarak KTS gelişimine zemin hazırlayabilir.
Karpal tünel sendromunun belirtileri
KTS’nin başlıca belirtileri şunlardır:
Ağrı: Özellikle ellerde ve bileklerde ağrı hissedilir. Bu ağrı, gece saatlerinde daha yoğun hale gelebilir.
Uyuşma ve Hissizlik: Başparmak, işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağının radial tarafında uyuşma, karıncalanma ve hissizlik yaşanabilir.
Çabuk Yorgunluk: El işleri yaparken hızla yorulma ve kavrama gücünde azalma olabilir.
Kas Zayıflığı: Başparmak tabanındaki kasların zayıflaması ve erime görülebilir. Bu durum, zamanla işlev kaybına yol açabilir.
Semptomlar genellikle özellikle akşamları daha belirgin hale gelir, ancak ileri vakalarda tüm gün boyunca devam edebilir.
Karpal tünel sendromunun tanısını kim koyar?
KTS tanısı, genellikle nöroloji uzmanları tarafından yapılan EMG (Elektromyografi) testi ile konur. Bu test, sinirin iletim hızını ölçerek median sinirin sıkışıp sıkışmadığını belirlemeye yardımcı olur. Ayrıca, eski kemik kırıkları veya olası kitlelerin tespit edilmesi için ilave radyolojik tetkikler de yapılabilir.
Karpal tünel sendromunda konservatif tedavi yöntemleri
Karpal tünel sendromunun tedavisinde cerrahi müdahaleye başvurulmadan önce, genellikle konservatif tedavi yöntemleri tercih edilir. Konservatif tedavi, hastanın semptomlarını hafifletmeyi ve ilerlemesini durdurmayı amaçlayan, cerrahi olmayan bir tedavi yaklaşımıdır. Bu tedavi yöntemleri, hastalığın erken aşamalarında ve daha hafif semptomları olan bireylerde etkili olabilir.
Karpal tünel sendromu, özellikle tekrarlayan bilek hareketleri ve zorlayıcı el işlerini içeren işlerde çalışan kişilerde yaygındır. Bu nedenle, iş düzenlemeleri ve aktivitelerin modifiye edilmesi önemlidir. Örneğin, bilgisayar başında uzun süre vakit geçiren kişiler için bileklerin düzenli aralıklarla dinlendirilmesi önerilir. Ayrıca, el ve bilek hareketlerini değiştirmek veya ergonomik iş yerleri düzenlemeleri yapmak, semptomların ilerlemesini engelleyebilir.
Eğer hastalar, iş veya hobi faaliyetleri sırasında vibrasyonlu araçlar kullanıyorsa (örneğin, elektrikli testere veya titreşimli makineler), bunlardan kaçınmak semptomların iyileşmesine yardımcı olabilir. Vibrasyonlar, median siniri daha fazla uyararak semptomları artırabilir, bu nedenle bu tür aktivitelerden geçici olarak uzak durmak faydalı olabili
El bileği ateli (splint kullanımı)
El bileği ateli, karpal tünel sendromunun tedavisinde en yaygın kullanılan konservatif yöntemlerden biridir. El bileği ateli, bileğin sabit kalmasını sağlar ve bu sayede median sinir üzerindeki baskıyı azaltır. Özellikle gece yatarken veya uzun süreli bilek hareketlerinden sonra, el bileğinin doğru pozisyonda kalması semptomların azalmasına yardımcı olabilir. Atel kullanımı, şişlik ve ağrıyı da azaltabilir.
İlaç tedavisi
Ağrı kesiciler ve anti-inflamatuar ilaçlar, karpal tünel sendromunun semptomlarını hafifletmek için kullanılabilir. Nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ’ler), ağrı ve şişliği azaltabilir. İbuprofen veya naproksen gibi ilaçlar, hastaların günlük yaşamlarında karşılaştıkları ağrıyı azaltmada yardımcı olabilir.
Fizik tedavi
Fizik tedavi, karpal tünel sendromunun konservatif tedavisinde önemli bir rol oynar. Bu terapi, br içerir. Fiziksel terapi uzmanı tarafından uygulanan bilek ve el kaslarını güçlendirmeye ve esnekliği artırmaya yönelik egzersizler, eklem sertliğini engeller, sinir üzerindeki baskıyı azaltır ve sinir iyileşmesini hızlandırır. Aynı zamanda, hastaların doğru postür ve el bileği hareketleri hakkında bilgi edinmesi sağlanır.
Karpal tünel sendromu cerrahisi
Birkaç ay süresince geçmeyen, konservatif önlemlere rağmen devam eden karpal tünel sendromlarında ameliyat gerekir. Avuç içi – el bileği arasında yapılan bir kesi ile karpal tünele ulaşılır ve tünelin çatısını oluşturan transvers karpal ligaman serbestleştirilir. İlerlemiş olgularda median sinirin kalınlaşmış sinir kılıfına da mikroskop altında nöroliz (sinir serbestleştirilmesi) yapmak gerekir. Böylelikle sinir etrafındaki basınç ortadan kaldırılmış olur. Seçilmiş olgularda endoskopik karpal tünel cerrahisi(kapalı yöntem) de uygulanabilir. Ancak bazı çok ağır ve geç kalmış olgularda ameliyattan sonra semptomların tamamı ortadan kalkmayabilir.
Tırnak batması tırnağın normal çıkış yönünden saparak etrafındaki deri dokusu içine gömülmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Şiddetli ağrı ve ileri dönemlerde ortaya çıkan enfeksiyon hastanın günlük yaşantısını ve hatta psikolojisini etkileyebilir.
Uygun olmayan özellikle dar ayakkabıların giyilmesi, yanlış tırnak kesimi tırnak batmasının en sık nedeni olarak karşımıza çıkarken genetik bazı faktörlerde etken olabilir.
Tedavi genel olarak bilinenin aksine tırnağın çekilmesi değildir. Çünkü sorun tırnağın kendisinde değil, tırnağı oluşturan ve tırnağın altında bulunan tırnak yatağı dokusundadır. Bu nedenle cerrahi olarak tırnak yatağındaki sorunun düzeltilmesi gerekir.
Tetik parmak (trigger finger) ya da diğer adıyla stenozan tenosinovit, elde parmakların hareketini sağlayan tendonlar ve bu tendonların belirli bölgelerde geçtiği pulley yapılarındaki rahatsızlıkla ilgili bir durumdur. Bu durum, parmakların hareketini sağlayan tendonların belirli noktalarda sıkışması sonucu gelişir. Tendonlar, önkol kaslarından parmaklara uzanan yapılar olup, tendon kılıfı içerisinde kayarak hareket eder. Pulleyler ise bu tendonların kemiğe doğru yaklaşmasını sağlayan yapılar olup, normal tendon fonksiyonları için oldukça önemlidir.
Tetik parmak, tendonun etrafındaki tünellerdeki şişlikler ya da pulleylerin kalınlaşması sonucu, tendonun hareketini kısıtlar. Bu durum, parmağın hareketi sırasında takılma, ağrı ve bazen de parmakların kilitlenmesi ile sonuçlanabilir. Tetik parmak, genellikle ani ve geçici semptomlar olarak başlar ancak tedavi edilmezse, rahatsızlık kalıcı hale gelebilir.
Tetik parmak neden olur?
Hastalığın kesin nedeni genellikle belirlenemez, ancak romatoid artrit, gut ve diabetes gibi sistemik hastalıklarla ilişkilendirilen vakalar daha sık görülür. Ayrıca avuç içi ya da parmak bölgesindeki travmalar da tetik parmak gelişimine neden olabilir. Hastalar başlangıçta, avuç içi tabanında hassasiyet ve bazen de sert şişlikler hissedebilirler. İleri safhalarda, parmak hareket ederken sıkışma ve kilitlenme meydana gelebilir.
Tetik parmak tedavisi nasıl yapılır?
Tedavinin amacı parmağın takılmasını engelleyerek, hareketi esnasındaki rahatsızlık hissini ortadan kaldırmaktır. Fleksor tendon ve tendon kılıfına ait şişliğin azaltılması hareketi esnasında daha rahat kaymasını sağlar. Tedavi sürecinde, başlangıç aşamasında semptomları hafifletmek için dinlenme, oral antiinflamatuvar ilaçlar ve parmak atelleri önerilir.
Tetik parmakta ameliyatsız enjeksiyon ile tedavi yapılır mı?
Tetik parmak tedavisinde perkuton enjeksiyon tedavisi, cerrahi müdahaleye alternatif veya cerrahiden önce uygulanan bir tedavi seçeneğidir. Bu yöntem, özellikle hastalığın erken evrelerinde ya da cerrahi müdahaleye karar verilmeden önce tercih edilebilir. Percutan enjeksiyon, doğrudan etkilenen bölgeye, genellikle kortzxon ( steroid ) içeren bir enjeksiyon yapılmasıdır.
Enjeksiyon, tendonun etrafındaki iltihaplanmayı ve şişliği hedef alır. Eenjete edilen steroid iltihap ve şişlik oluşumunu azaltarak tendonun daha rahat kaymasına ve hareket etmesine yardımcı olur, ağrıyı azaltır.
Steroidler, bölgedeki iltihap ve şişliği azaltarak ağrıyı kontrol altına alır. Bu da hastanın daha rahat hareket etmesini sağlar. Emjeksiyon sırasında enjektör ucunun doğru şekilde yönlendirilmesiyle bazen tendon kılıfındaki daralma ve sıkışma açılabilir ancak bu yöntem cerrahi müdahale kadar etkin değildir.
Tedavi Nasıl Uygulanır? Perkütan enjeksiyon tedavisi, genellikle lokal anestezi altında yapılır. Yöntemde, bir iğne yardımıyla steroid içeren bir solüsyon, doğrudan parmakta sıkışan tendonun etrafındaki alana enjekte edilir. Steroid, bölgedeki iltihaplanmayı ve şişliği azaltarak tendonun hareketini kolaylaştırır.
İğne, avuç içi ya da parmak tabanındaki bölgeye doğru yönlendirilir ve enjeksiyon yapılır. Tedavi sırasında hasta genellikle ağrı hissetmez, ancak bazı hastalar işlem sonrasında geçici bir rahatsızlık hissi duyabilirler.
Steroid enjeksiyonları genellikle birkaç gün içinde etkili olur ve ağrı ile iltihaplanma hızla azalır.şlem genellikle poliklinik ortamında yapılabilir ve hastalar tedavi sonrası günlük aktivitelerine hemen dönebilirler.
Ancak önemli bir nokta enjeksiyonların uzun süreli ve aşırı kullanılmaması gerektiğidir. Steroid enjeksiyonlarının uzun süreli ve aşırı kullanımı, tendon yapılarında hasara yol açabilir. Bu nedenle, tedavi sınırlı sayıda uygulanmalıdır. PArmakta takılma ve ağrı probleminin devam etmesi halinde cerrahi tedavi planlanabilir.
Tetik parmak ameliyatı nasıl yapılır?
Cerrahide amaç tendonun sıkıştığı bölgedeki “pulley” adı verilen yapıyı gevşetmek veya kesmektir. Bu işlem, tendonun serbestçe kaymasını sağlayarak parmağın düzgün hareket etmesine olanak tanır.Ameliyat, lokal anestezi altında küçük bir kesiyle yapılır ve genellikle başarılı sonuçlar verir. Cerrahi sonrasında hastaların çoğu semptomlardan tamamen kurtulur, ancak nadiren aşırı iyileşme dokusu nedeniyle sertlik oluşabilir.
Cerrahi tedavi genellikle lokal anestezi altında yapılır, bu da hastanın bilincini koruyarak ağrısız bir işlem olmasını sağlar. Ameliyat sırasında, avuç içindeki küçük bir kesi yapılır. Bu kesi, parmağın hareketini engelleyen tendon kılıfı etrafındaki daralma ya da kalınlaşan pulley yapısına ulaşmak için kullanılır. Pulley yapısı gevşetildikten sonra, tendon serbestleşir ve parmak normal hareketine dönebilir.
Ameliyat sonrası süreç nasıl devam ediyor?
Cerrahi işlem sonrasında hastaların çoğu kısa sürede iyileşir. Ameliyat bölgesinde hafif bir ağrı, şişlik ya da morarma görülebilir, ancak bu durum genellikle kısa sürede geçer. Yara iyileşmesi genellikle hızlıdır ve komplikasyon riski oldukça düşüktür. Ancak, bazı hastalarda aşırı iyileşme dokusu nedeniyle yara bölgesinde sertlikler oluşabilir. Bu tür sertlikler, genellikle evde yapılan masajlar ve fiziksel terapi ile zaman içinde düzelir.
Tetik parmak ameliyat sonrası tekrarlar mı?
Başarılı bir cerrahi müdahale sonrasında, çoğu hastada tekrar tetik parmak gelişimi görülmez. Ancak, nadiren de olsa cerrahiden sonra parmakta aşırı iyileşme dokusu (skarlama) nedeniyle yeni sıkışmalar oluşabilir. Bu durumda, ek tedavi yöntemlerine başvurulabilir
Tetik parmak, erken teşhis ve uygun tedaviyle genellikle iyi sonuçlar verir ve hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirir.
El ve parmak enfeksiyonları genellikle göz ardı edilen, basit yaralanmalardan kaynaklanır. Özellikle iğne batması, kıymık batması gibi durumlar, çoğu zaman önemsenmeden tedavi edilmez. Ancak bu yaralanmalar, elin farklı anatomik bölgelerine yayılan ciddi enfeksiyonlara yol açabilir. El ve parmaklarda, her biri farklı fonksiyonlara sahip olan ve birbirinden sınırlarla ayrılmış çeşitli kompartmanlar bulunur. Yabancı cisimler veya açık yaralanmalar vasıtasıyla, enfeksiyon etkenleri bu bölgelere ulaşabilir ve burada lokalize veya daha geniş yayılabilir enfeksiyonlara sebep olabilirler.
Elin derisinde genellikle bulunan mikroorganizmalar, sağlıklı bir bireyde zararsızken; yaralanmalar, çatlamalar, soyulmalar veya sürekli ıslak kalma gibi durumlarla deri bütünlüğü bozulduğunda, bu mikroorganizmalar elin iç bölgelerine geçebilir. Enfeksiyon etkenleri çoğunlukla bakterilerdir, ancak nadiren mantar ve virüsler de bu enfeksiyonlara yol açabilir. Panaris (tırnak kenarları iltihabı), paronişya (tırnak kökü iltihabı) ve felon (pulpa-parmak dokunma yüzeyi iltihabı) parmakların ve elin en çok görülen yumuşak doku enfeksiyonlarıdır. Tırnak etrafındaki enfeksiyonlar, özellikle sürekli ıslak kalan, manikür yaptıran, tırnak yiyen veya tırnaklarını çok kısa kesen kişilerde daha sık görülür. Ayrıca diyabet gibi bağışıklık sistemi zayıf olan hastalarda da parmak enfeksiyonları normalden daha yaygındır.
Bunlar dışında, tenosinovitler (tendon kılıfları boyunca görülen enfeksiyonlar) ve avuç içindeki abseler de diğer sık görülen yumuşak doku enfeksiyonlarıdır. Elin kemiklerinde görülen osteomyelit adlı enfeksiyonlar, genellikle açık yaralanmalarla birlikte oluşan kırıklar sonucu gelişir.
El enfeksiyonlarının tedavisinde genel yaklaşım, antibiyotiklerle enfeksiyon etkeninin üremesini engellemektir. Ayrıca, enfeksiyon apseleşmişse, bu bölgenin drenajı yapılır ve sık pansumanlarla enfekte bölge temizlenir. Bazı ağır vakalarda ise hastanın hastaneye yatırılarak damar yoluyla antibiyotik tedavisi alması gerekebilir. Basit gibi görünen enfeksiyonlar, doğru tedavi edilmezse, zamanla ciddi komplikasyonlara yol açabilir ve kalıcı sekellere neden olabilir. Bu yüzden erken müdahale ve doğru tedavi, elin fonksiyonlarının korunmasında kritik öneme sahiptir.
El enfeksiyonlarında cerrahi dışı tedavi nasıl yapılır?
El enfeksiyonlarının tedavisinde cerrahi dışı ve cerrahi tedavi yöntemleri, enfeksiyonun türüne, şiddetine ve yayılma derecesine bağlı olarak belirlenir. Her iki tedavi yöntemi de elin fonksiyonunu koruma ve enfeksiyonun yayılmasını engelleme amacı taşır, ancak her birinin kullanım alanları farklıdır.
Cerrahi dışı tedavi:
Cerrahi dışı tedavi genellikle erken dönemde ve daha hafif, sınırlı enfeksiyonlarda tercih edilir. Bu tedavi yönteminin temel amacı, enfeksiyonun kontrol altına alınması ve bakteriyel üremenin engellenmesidir.
Antibiyotik tedavisi:
El enfeksiyonlarının çoğunda antibiyotik kullanımı gereklidir. Antibiyotik tedavisi, enfeksiyonun mikrobiyal etkenine göre seçilir. Gram-pozitif bakteriler, özellikle Staphylococcus aureus ve Streptococcus türleri, el enfeksiyonlarının yaygın etkenleridir. Ancak, son yıllarda metisilin dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) vakalarının artışı nedeniyle, tedaviye başlamadan önce bakteriyel kültür ve duyarlılık testleri yapılması önerilebilir. Hafif enfeksiyonlar için oral antibiyotikler yeterli olabilir, ancak daha ciddi vakalarda damar yoluyla antibiyotik tedavisi gerekebilir.
Pansuman ve temizlik:
Enfekte bölgenin düzenli olarak temizlenmesi, enfeksiyonun yayılmasını önlemek için önemlidir. Sık pansuman değişimi, enfeksiyonun bulunduğu bölgenin kuru tutulması ve sıvı birikintisinin engellenmesi için gereklidir. Pansumanlar, bölgedeki ödemin ve irin birikiminin azaltılmasına yardımcı olur. Antiseptik solüsyonlar kullanarak yapılan temizlik, enfeksiyon etkenlerinin yok edilmesine yardımcı olabilir.
İmmobilizasyon ve ödem kontrolü:
El ve parmak enfeksiyonlarında, bölgedeki hareketliliği sınırlamak için elin uygun şekilde sabitlenmesi önemlidir. Bu, ağrının kontrol edilmesine ve enfekte bölgenin iyileşmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, ödemin kontrol altına alınması için elin yukarıda tutulması gerekebilir. Ödemi azaltmak için soğuk kompresler de kullanılabilir.
Cerrahi Tedavi:
Cerrahi tedavi, daha ciddi ve yaygın enfeksiyonlarda, apse oluşumu ve dokularda ciddi hasar riski bulunan durumlarda gereklidir. Cerrahi müdahale, enfeksiyonun hızla yayılmasını engellemeye ve iltihaplı bölgenin temizlenmesine yönelik bir adımdır.
Drenaj:
Enfeksiyonun apseleştiği durumlarda cerrahi drenaj yapılması gerekir. Apsenin düzgün şekilde boşaltılması, irin birikiminin engellenmesi ve enfeksiyonun yayılmasının önlenmesi için önemlidir. Drenaj, lokal anestezi altında yapılabilir ve apse alanına kesiler açılarak irin ve iltihaplı sıvıların dışarıya akışı sağlanır.
Fasyotomi ve Debridman:
Nekrotizan fasiit gibi ciddi enfeksiyonlarda, cerrahi debridman (ölü dokuların temizlenmesi) ve fasciotomi (derin dokulara baskıyı azaltmak için fasya kesilmesi) gerekebilir. Bu tür cerrahi müdahaleler, enfeksiyonun yayılmasını engellemek ve sağlıklı dokuya kan akışının sağlanmasını desteklemek için yapılır. Ayrıca, elin fonksiyonlarını korumak için nekrotik dokuların uzaklaştırılması önemlidir.
Kemik Enfeksiyonları: Osteomiyelit gibi kemik enfeksiyonlarında cerrahi tedavi gerekebilir. Bu durumda, enfekte olan kemiğin temizlenmesi ve drene edilmesi, enfeksiyonun ortadan kaldırılması için elzemdir. Eğer kemikte ciddi hasar oluşmuşsa, iltihaplı bölgenin çıkarılması ve bazen kemik grefti veya stabilizasyon gerekebilir.
Ameliyat ve Rehabilitasyon: Daha ileri seviyedeki enfeksiyonlar, yalnızca enfeksiyonun temizlenmesiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda elin fonksiyonunun yeniden kazanılması için cerrahi onarımlar da gerektirebilir. Enfeksiyon sonrası iyileşme sürecinde, fiziksel terapi ve rehabilitasyon, hareket kısıtlılığının giderilmesi ve elin normal fonksiyonlarına dönmesi için önemlidir.