Skip to main content

Yazar: Sude Yılmaz

Dirsek Ağrısı ve Artroskopik Dirsek Cerrahisi

Dirsek ağrısı, günlük yaşamı olumsuz etkileyen ve oldukça sık karşılaşılan bir ortopedik sorundur. Özellikle tekrarlayıcı hareketler, spor yaralanmaları, yaşa bağlı dejeneratif değişiklikler veya travmalar dirsek bölgesinde çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Modern ortopedi, bu tür şikayetlerin teşhis ve tedavisinde giderek daha az invaziv yöntemlere yönelmiştir. Artroskopik dirsek cerrahisi, hem tanı hem de tedavi açısından günümüzde yaygın şekilde uygulanan etkili ve güvenli bir yöntemdir.

Dirsek Ağrısının Yaygın Nedenleri

Dirsek ağrısı, basit bir zorlanmadan ciddi bir kıkırdak hasarına kadar pek çok farklı nedenden kaynaklanabilir. En sık karşılaşılan durumlardan biri olan tenisçi dirseği, dirseğin dış kısmında, tekrarlayıcı kullanım sonucu oluşan tendon iltihabıdır. Golfçü dirseği ise dirseğin iç tarafındaki kasların zorlanmasıyla ortaya çıkar.

Yaşa bağlı olarak gelişen dirsek kireçlenmesi, eklem kıkırdağının aşınmasıyla birlikte hareket kısıtlılığına ve ağrıya neden olur. Dirsek sıkışma sendromu, eklem içinde serbest cisimlerin varlığı ya da yumuşak dokulardaki irritasyonla ilişkilidir ve genellikle belirli hareketlerde klik sesiyle birlikte görülür. Ayrıca, daha önce geçirilmiş travmalar sonrasında oluşan dirsek serbest cisimleri, eklem içinde serbestçe dolaşan küçük kemik veya kıkırdak parçaları olarak dirsek ağrısına ve kilitlenme hissine yol açabilir. Dirsek kıkırdak hasarı ise travmalar ya da tekrarlayan mikro zorlanmalar sonucu gelişerek eklem yüzeyinde pürüzlü yapılara neden olabilir.

Dirsek Ağrısının Teşhis Yöntemleri

Doğru tanı, etkili tedavinin ilk adımıdır. Dirsek ağrısının değerlendirilmesinde ilk olarak hastanın ayrıntılı şikâyet öyküsü alınır ve fizik muayene yapılır. Muayenede ağrının lokalizasyonu, hareket açıklığı, kas gücü ve fonksiyon kaybı değerlendirilir.

Tanının kesinleştirilmesi için görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Röntgen, kemik yapılardaki bozuklukları ve dirsek kireçlenmesini ortaya koymada kullanılırken, yumuşak doku hasarları için manyetik rezonans görüntüleme (MR) daha detaylı bilgi sağlar. Tendon ve bağ yapılarının değerlendirilmesinde ultrasonografi de etkili bir seçenektir. Bazı durumlarda, tanı koymakta zorluk yaşandığında veya aynı seansta tedavi planlanıyorsa artroskopi hem tanı hem de tedavi amacıyla uygulanabilir.

Konservatif (Ameliyatsız) Tedavi Seçenekleri

Dirsek ağrısının tedavisi çoğu zaman cerrahiye gerek kalmadan mümkün olmaktadır. Özellikle erken dönemde yapılan müdahaleler oldukça başarılı sonuçlar verebilir. Tedavide öncelikle hastanın ağrıyı artıran aktivitelerden kaçınması önerilir ve bilek ile dirseğin dinlendirilmesi sağlanır. Ağrının azaltılması amacıyla buz uygulamaları ve antienflamatuar ilaçlar kullanılır.

Fizik tedavi uygulamalarıyla kas-iskelet sisteminin dengesini sağlamak ve dirsek ekleminin hareket açıklığını korumak hedeflenir. Bazı hastalarda dirsek bölgesine yönelik özel olarak tasarlanmış atel veya ortez kullanımı faydalı olabilir. Şiddetli inflamasyon durumlarında kortikosteroid enjeksiyonları ağrıyı kısa sürede azaltabilir. Ancak bu tedavilerle istenilen düzeyde iyileşme sağlanamıyorsa, cerrahi yöntemler değerlendirilmelidir.

Dirsek Artroskopisi Nedir?

Dirsek artroskopisi, küçük kesiler aracılığıyla dirsek eklemine yerleştirilen kamera ve özel aletler yardımıyla yapılan kapalı bir cerrahi işlemdir. Bu yöntem sayesinde eklem içindeki yapılar net bir şekilde görüntülenebilir ve tedavi aynı seansta gerçekleştirilebilir.

Artroskopik dirsek cerrahisi, özellikle serbest cisimlerin çıkarılması, kıkırdak yüzeylerinin düzeltilmesi, sinovyal dokuların temizlenmesi, tendon iltihaplarının giderilmesi ve kireçlenmeye bağlı kemik çıkıntıların alınması gibi durumlarda tercih edilir. Açık cerrahiye kıyasla daha az doku hasarına yol açtığı için iyileşme süreci daha hızlıdır, enfeksiyon riski düşüktür ve estetik açıdan daha avantajlıdır.

Dirsek Artroskopisi Nasıl Yapılır?

Bu işlem genellikle genel ya da bölgesel anestezi altında yapılır. Cerrah, dirsek çevresine birkaç küçük kesi açarak artroskop adı verilen ince bir kamera ile eklem içini görüntüler. Aynı kesilerden sokulan özel cerrahi aletlerle, patolojik dokulara müdahale edilir. İşlemin süresi yapılan cerrahi müdahalenin kapsamına göre değişmekle birlikte genellikle 45 ile 90 dakika arasında tamamlanır. Hasta çoğu zaman aynı gün taburcu edilir.

Ameliyat Sonrası İyileşme Süreci ve Dirsek Rehabilitasyonu

Ameliyat sonrası iyileşme süreci kişiden kişiye değişse de genel olarak hastalar birkaç gün içinde hafif aktivitelere dönebilir. Ancak tam fonksiyonel iyileşme için iyi planlanmış bir rehabilitasyon programı uygulanmalıdır.

İyileşmenin ilk aşamasında şişliği azaltmak için dirseğin yüksekte tutulması ve soğuk uygulama yapılması önerilir. Bu dönemde pasif ve aktif egzersizlerle eklem hareket açıklığı korunur. Kas gücünü geri kazanmak ve dirseğin normal işlevine kavuşmasını sağlamak amacıyla ilerleyici egzersiz programları uygulanır. Tüm süreç boyunca bir fizyoterapist eşliğinde planlanan rehabilitasyon, ameliyatın başarısını doğrudan etkiler.

Dirsek Ağrısını Önlemeye Yönelik Öneriler

Dirsek rahatsızlıklarını önlemenin en etkili yolu, tekrarlayıcı zorlamalardan kaçınmak ve doğru vücut mekaniğini kullanmaktır. Ağırlık kaldırırken bileği ve dirseği destekleyici pozisyonlara dikkat edilmeli, spor aktiviteleri öncesinde ısınma ve esneme hareketleri ihmal edilmemelidir. Çalışma ortamının ergonomik düzenlenmesi, tekrarlayıcı el ve kol hareketlerinden kaynaklı zorlanmaların önüne geçebilir. Eğer dirsekte hassasiyet veya ağrı hissediliyorsa, erken dönemde ortez veya bandaj kullanımı koruyucu olabilir.

Ne Zaman Bir Uzman Hekime Başvurmalı?

Dirsek ağrısı bazen geçici olabilir, ancak birkaç haftadır devam eden, istirahatle geçmeyen ya da günlük aktiviteleri zorlaştıran ağrılarda mutlaka bir ortopedi uzmanına başvurulmalıdır. Eğer ağrıya şişlik, kızarıklık veya ısı artışı eşlik ediyorsa, hareketlerde belirgin kısıtlanma varsa ya da daha önce denenmiş tedavilere rağmen şikâyetler sürüyorsa, altta yatan ciddi bir problem olabilir ve daha ileri tetkik gerekebilir.

dirsekartroskopi
Dirsek Ağrısı ve Artroskopik Dirsek Cerrahisi 1

Sonuç olarak eklemin diğer eklemlere de olduğu gibi kapalı ameliyatları teknik olarak biraz daha zor olmakla birlikte hastanın iyileşme dönemini hızlandırmakta ve hasta konforunu artırmaktadır.

dirsek kırıklı çıkığı nedeni ile ameliyat edilen hastanın hikayesi

Tekrarlayan Omuz Çıkıkları

Tekrarlayan omuz çıkıklarında kapalı yöntem

Omuz çıkığı özellikle kol üzerine düşme, aşırı dışarı çevirme hareketi sonrası bazı kişilerde görülmektedir. Bu  genellikle genç hastalarda oluşur ve çok ağrılı pozisyon acil polikliniklerde omuzun yerine oturtulmasıyla çözülür. Ama oluşan  kılıf yırtıklarının  iyileşmesi için en az 3-4 hafta hareketsiz bırakmak gereklidir. Çoğu zaman kendilerini iyi hisseden hastalar bu iyileşme dönemini erken bitirerek yaşamlarına devam eder ama çoğu zaman yeterli iyileşme olmadığı için ilerleyen  zamanlarda tekrarlayan omuz çıkıkları meydana gelebilir. Her tekrarlayan omuz çıkığında yırtık ilerler ve omuz başının oturduğu yuvaya takıldığı bölgede çökme ve buna bağlı omuz başında şekil bozukluğu oluşur. Tekrarlayan omuz çıkıklarının yıllar içinde artan ve daha kolay çıkan hale gelmesinde bu yırtığın ilerlemesinin etkisi vardır.

Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte ince çubuk şeklinde kamera sistemleri  geliştirilmiş ve bu sayede eklem içindeki yapıların daha rahat görülebilir hale gelmesi sağlanmıştır. Eklem üzerinden açılan 3-4 adet küçük delikten sokulan kamera ve yardımcı aletler ile yırtıklar tamir edilebilmektedir. Tedavi hastaya daha az zarar vererek etraf dokulara hiç yara açılmadan yapılabilmektedir. Omuz yuvasına yerleştirilen küçük vidalar üzerinde olan iplerle omuz kılıfında olan yırtıklar omuz yuvasına  tespit edilmektedir. Hasta çok daha az ağrı hissetmekte ; açık cerrahiye göre daha rahat eklem hareketleri açılmakta ve daha çabuk günlük hayatına geri dönmesi sağlanmaktadır. Omuzda belirgin bir yara izi görülmemekte bu da görünümün bozulmamasını sağlamaktadır. Ameliyattan sonra 3 haftalık hareketsiz kalma süreci sonrası hasta kısa süreli fizik tedavi almakta ve daha sonrasında 6 ay süre ile aşırı gergin omuz hareketlerinden kaçılması istenmektedir. Kapalı kamera yöntemiyle yırtık tamiri  hastaya en az zarar vererek en etkili şekilde yapılan tedavi yöntemidir.

Eğer uzun dönem tekrarlayan omuz çıkıklarına izin verilirse omuz başında şekil bozuklukları oluşur. Bu durumun oluşması tedaviyi açık yönteme çevirmeyi gerektiri. Bu yüzden yırtıkların kapalı cerrahi ile çözülemez hale getirilmesi sonuçları kötüleşmesine yol açmaktadır. Mümkün olduğu kadar  erken cerrahi müdahale gereklidir.

Omuz kas yırtıkları

Omuz eklemi çok geniş hareket açıklığına sahip ve özellikle başüstü hareketleri yapmamıza izin veren bir yapıya sahiptir. Omuz ekleminde yuvarlak bir baş karşısında düz bir yuva etrafında dönerek bu hareketlerin yapılması mümkün olmaktadır. Bu yuvarlak başın üzerinde aşırı hareketleri engelleyen bir kemik çıkıntısı (akromion) mevcuttur. Bu iki kemik arasında özellikle omuzun içe ve dışa çevrilmesini sağlayan kas yapılarımız ( rototor kaslar ) bulunur. Bu iki kemik arasında özellikle yukardaki kemik uç kısımının aşağıya kemik çıkıntısı oluştuğu durumlarda kas üzerine bası oluşup bu kasların tendinöz kısımlarında hasarlanma ve yırtık oluşması mümkün olmaktadır. Bu durumda omuz hareketlerinde kısıtlanma ve özellikle baş üstü aktivitelerde ağrı artışı daha ileriki durumlarda donuk omuz oluşumu görülmektedir. Hastaların ağrısının devamı halinde radyolojik incelemelerin yapılması ve sonrasında MRI tetkiki yapılması  ve gereğinde kasların kemiğe bağlanma yerine kapalı ameliyatla tekrar bağlanması ve üzerinde bası yapan kemik çıkıntının temizlenmesi yöntemi ile tedavi sağlanabilmektedir. Kas yırtığının uzun süre tedavisiz bırakılması daha ilerde oluşabilecek kas erimeleri ve deformasyonları oluşumunu sağlar geç dönemde yırtık bağların tamir edilmesi bile işe yaramayabilir. Bu yüzden omuz bölgesi kas yırtıkları saptandığı zaman tedavi edilmesi ve yırtığın tamiri gereklidir. Bu müdahalelerin kapalı ( artroskopik) olarak yapılması bu cerrahi müdahale sırasında hasarlanma yapılmadan yırtığa ulaşılmasını sağlamakta ve ek hasar verilmeden tamirin yapılmasını sağlamaktadır. Ameliyat sonrası ağrı,  eklem hareket kısıtlılığı kapalı yöntemle açık yönteme göre daha az olmakta iyileşme süreci ve fizik tedavi süreci daha rahat geçirilmektedir.

Periferik sinir felçleri

El ve üst ekstremitede hareket ve dokunulduğunda hissetme fonksiyonlarını sinirler yerine getirir. Sinir sisteminin, kafatası boşluğu ve omurilik içindeki kısmına merkezi(santral) sinir sistemi, bu bölgelerden sonra tüm vücuda dallanarak yayıldıkları kısımlarına ise çevresel(periferik) sinir sistemi adı verilir. Periferik sinir fonksiyonlarının herhangi bir sebeple devre dışı kalarak, bu sinir veya sinir grubunun elektrik verdiği kasların fonksiyon görmeme durumuna felç denir.

Üst ekstremitenin beş ana periferik siniri vardır. Bunlardan aksillar sinir deltoid kasına elektrik vererek kolun yana açılmasını sağlar. Radial sinir, dirseğin, el bileğinin ve tüm parmakların düzleşmesini(ekstansiyon) sağlar. Muskulokutan sinir, biseps kasımıza liflerini vererek dirseğimizi büktürür. Median ve ulnar sinirler, ise hem elimizin dokunma duyusunu, hem de el bileği ve parmakların bükme hareketlerini yaptırır. Bu periferik sinirlerden hangisi veya hangileri işlev görmezse hastalar yukarıdaki fonksiyonları yapamazlar.

Sinir felçlerinin en sık sebebi travma ile meydana gelen kesilerdir. Bunun dışında sinirlerin sıkışmaları, kesiye neden olmayan künt travmalar, nadiren de olsa tümörler, sistemik veya izole sinirleri tutan çeşitli nörolojik hastalıklar etken olarak karşımıza çıkabilir.

Sinirin kendi kendine iyileşmeyeceğine kanaat getirildiğinde(bu birkaç aylık bir dönemi kapsayabilir) bu, EMG denilen kas ve sinir fonksiyonlarını ölçen bir test ile kesinleştirilir. Daha sonra sinir kesisinin seviyesi, hastanın yaşı, mesleği, sinir yaralanmasının ne kadar zaman önce meydana geldiğine bağlı olarak tedavi planlanır. Sinir kesisi sonucu meydana gelen felçlerin erken dönemde tedavisi sinirin mikroskop altında onarılmasıdır. Üzerinden çok uzun zaman geçmiş olanlarda tedavi, ilgili kaslarda geri dönüşümsüz erimeler olacağından tendon transferleri ile yapılır(Tendon transferleri ile ilgili detaylı bilgi bu konu başlığında verilmiştir). Fizyoterapi el cerrahisinin çoğu rahatsızlığında olduğu gibi ameliyat öncesi ve sonrasının olmazsa olmaz bir tamamlayıcısıdır.

Düğme ileği (boutonniere) deformitesi

Parmağın orta ekleminin düzleştirilemediği bir deformitedir. Genellikle travma sonrası meydana gelir. Parmağın düzleştirilmesi oldukça karmaşık bir mekanizma ile olur. Parmak üstünde orta hatta giden bir tendon esas olarak parmağın alt ve orta boğumlarını (proksimal ve orta falanks) düzleştirirken, parmağın her iki yanından gelen tendonlar da uç boğumu (distal falanks) düzleştirir. Düğme iliği deformitesinde ortada yer alan tendon proksimal falanksta orta ekleme yakın düzeyde yaralanmıştır.

Tipik görüntüsü ile oldukça kolay tanı konur. Travmalar dışında romatizmal hastalıklarda da görülebilen bir komplikasyondur.

Mutlaka profesyonel yardım alınması gerekir.  Kapalı yaralanmalarda ilk yaklaşım fizyoterapi olmalıdır. Fizyoterapist kontrolünde uygun splintlemelerle ameliyat gereksinimi ortadan kalkabilir. (Şekil 1)

dugmeiligisekil2
Düğme ileği (boutonniere) deformitesi 2

Sadece fizyoterapinin yetersiz kaldığı olgularda cerrahi tedavi gündeme gelir. Cerrahi tedavide genellikle kopuk tendonu ucuca dikmek mümkün olmaz. Hastanın parmak orta eklemi fizyoterapi ile iyice yumuşatıldıktan sonra sağlam olan yan tendonlar kullanılarak yapılan çeşitli onarım teknikleri mevcuttur. Ancak cerrahi tedavi uygulansa dahi sonrasında uzun süreli bir fizyoterapi tedavinin olmazsa olmazıdır.

El tümörleri

Tümör ne demektir?

Latince kökenli “Tumor” kelimesi, tıp dilinde ve günlük yaşamda “şişlik” anlamına gelir. El bölgesinde meydana gelen anormal şişlik ve kitleler, ister iyi huylu ister kötü huylu olsun, genel olarak “el tümörü” olarak isimlendirilir. El tümörlerinin büyük bir kısmı iyi huyludur ve bu tümörler farklı kaynaklardan gelişebilir. El tümörleri , ciltte siğil veya ben şeklinde, cilt altında yumuşak doku veya kemikten kaynaklanan kitleler olarak görülebilir.

Elde görülen en yaygın kitleler ganglion kistleridir. Ganglion kistleri, jelatinöz madde içeren keseciklerden oluşur ve genellikle el bileği bölgesinde yerleşir. Bunun yanı sıra, parmaklarda tendon kılıfları ve pulleyler üzerinden de gelişebilirler. Ganglion kistlerinin görüntülenmesinde, tipik olarak homojen içerik ve sıvı görünümü gözlemlenir.

sekil1 1
El tümörleri 3

Bir diğer sık görülen kitle türü ise dev hücreli tümörlerdir. Bu kitleler genellikle sert ve lobüle (lob şeklinde) olabilir. Herhangi bir bölgede gelişebilirler, ancak en sık tendon kılıfının etrafında bulunurlar. Bu tümörler genellikle iyi huyludur ve yavaş bir şekilde büyürler. Dev hücreli tümörlerin görüntülenmesinde, MR’da tipik olarak homojen olmayan, bazen kapsüllü kitleler görülür ve kontrast maddesiyle belirginleşir.

Epidermal inklüzyon kistleri de elde sıklıkla karşılaşılan bir diğer iyi huylu tümördür. Genellikle kesi ve yaralanmalar sonrası cilt altındaki hücrelerden kaynaklanır. Cilt hücreleri normalde koruyucu bir madde olan keratin üretirler. Çevresel faktörler nedeniyle, deri hasar gördüğünde ya da kesildiğinde, ölü cilt hücrelerinin yerine yenileri geçer ve bu hücreler çoğalarak keratin üretirler. Sonuç olarak, cilt altında kistik bir form oluşur ve bu kist inklüzon kisti olarak adlandırılır. Artan keratin üretimi ve ölü hücrelerin birikmesiyle bu kistler büyür. Görüntüleme açısından, inklüzyon kistleri genellikle düşük yoğunlukta olup, bazen kistik yapı ve kenarları net bir şekilde görülebilir.

Lipomlar (iyi huylu yağ bezeleri), nöromalar (sinir ucu tümörleri), sinir kılıfı tümörleri, fibromalar, tırnak yatağı tümörleri (glomus tümörleri) ve hemanjiomlar (kılcal damar yumaklaşmalarından oluşan tümörler) de elde sıklıkla görülen diğer iyi huylkitlelerdendir. Ayrıca, artrit ve travma sonucu oluşan kemik çıkıntılarından kaynaklanan kitleler de elde görülebilir. Yabancı cisim reaksiyonları sonucu meydana gelen şişlikler de bir diğer yaygın nedendir.

Hastalar, ellerinde herhangi bir kitle hissettiklerinde, bunun kötü huylu veya iyi huylu olup olmadığını merak ederler. Ancak eldeki kötü huylu tümörler oldukça nadirdir. Çoğu kitle iyi huyludur. En sık görülen kötü huylu tümörler arasında skuamöz hücreli karsinom, bazal hücreli karsinom ve melanoma gibi cilt kanserleri yer alır. Ayrıca, kemik ve yumuşak dokularda gelişen sarkomlar da kötü huylu tümörler arasında yer alır. Sarkomlar hızlı bir şekilde yayılabilir ve genellikle akciğerlere metastaz yaparlar. Elde başka organlardan gelen sarkomların ele sıçraması da mümkündür. Çoğu kitenin iyi huylu olduğu düşünülse de, eldeki her türlü kitle için patolojik inceleme yapılması önemlidir.

İkinci olarak en sık görülen tümör dev hücreli tümördür. Bu kitleler serttir, lobüle olabilir. Herhangi bir yerde oluşabilir ama en sık olarak tendon kılıfının etrafında görülür. İyi huylu ve yavaş gelişimli tümörlerdir.
Diğer çok görülen tümör epidermal inklüzyon kistleridir. Kesi ve yaralanmalar sonrası cilt altından kaynaklanan iyi huylu tümörlerdir. Cilt hücreleri normalde koruyucu koyu kıvamlı keratin denen madde salgılarlar. Çevresel etkenler nedeni ile deri değişimi sırasında ölen cilt hücrelerinin yerine yenileri geçer. Cilt hücreleri cilt altında kalır ise (kesiler, cilt hasarlanmaları sonrası) keratin üretmeye ve sanki cilt değişimi oluyormuş gibi çoğalmaya başlar. Ölü cilt hücreleri ve keratin cilt altında kistik bir form oluşturur. Kist keratin üretimi artması, ölü hücrelerin fazlalaşması ile büyür. Buna inkluzyon kisti adı verilir.

sekil2 1
El tümörleri 4

Hemanjiyom,lar genellikle doğuştan olan ve doğumda mevcut bulunan vasküler – damar kaynaklı bir tümördür. Hemanjiyomlar, damarların anormal şekilde büyümesiyle oluşur ve genellikle el bölgesinde ve parmaklarda yerleşir. Çoğu zaman doğumda bulunan bu tümörler, genellikle 7 yaşına kadar kendiliğinden gerileyebilir, ancak bazen kalıcı kalabilir.

Vasküler malformasyonlar, doğuştan gelen damar yapılarının bozukluğu sonucu oluşan anormal damar kümeleridir. Bunlar genellikle yavaş akışlı olup, damarların şekil bozukluğu veya genişlemesiyle karakterizedir. El ve parmaklarda damarlar normalden daha geniş olabilir ve bu kitleler genellikle ağrısızdır. Vasküler malformasyonlar, doğumsal olsalar da zamanla büyüyebilirler.

Fibroma of tendon sheath, tendon kılıfı etrafında gelişen iyi huylu kitlelerdendir. Bu kitleler genellikle yavaş büyür ve genellikle ağrısızdır. En sık olarak elin fleksör yüzeyinde görülür. Sert yapılı bu tümörler, genellikle tendon kılıfının etrafında yerleşir ve uzun süre büyümeden varlıklarını sürdürebilirler.

Traumatik neuroma, sinir ucu hasarı sonucu gelişen bir tür iyi huylu tümördür. Genellikle bir travma ya da sinir yaralanmasından sonra ortaya çıkar ve sıklıkla elin median sinirinde yerleşir. Bu tümörler genellikle sinir uçlarının anormal büyümesiyle ortaya çıkar ve hastalar genellikle şiddetli ağrıdan şikayet ederler.

Glomus tümörü, genellikle parmaklarda ve tırnak yatağında yerleşen, şiddetli ağrıya neden olabilen iyi huylu bir kitledir. Bu tümörler küçük, lokalize ve ağrılı kitlelerdir. Genellikle sinirlerin yakınında bulunurlar ve basınçla daha da şiddetlenen bir ağrıya yol açabilirler. Glomus tümörleri, sıcaklık değişimleri ve dış etkenlere karşı aşırı hassastır.

Tenosynovial dev hücreli tümör (TDHHT), tendon kılıfında gelişen iyi huylu bir tümördür. Çoğunlukla elin parmaklarındaki tendon kılıfı etrafında yerleşir ve ağrılıdır. Yavaş büyür ve genellikle tendon etrafında belirginleşir. Büyüdükçe çevresindeki dokuları etkileyebilir ve bazen eklem hareketliliğini kısıtlayabilir.

Lipomlar, eldeki en yaygın iyi huylu tümörlerdir ve genellikle yumuşak, ağrısız ve mobil kitleler oluştururlar. Genellikle yavaş büyür ve ağrıya neden olmazlar. Yağ dokusundan kaynaklanmıştır ve genellikle cilt altında yerleşir. Sıklıkla iyi huylu olarak kabul edilirler.

Nöromalar, sinir uçlarının anormal büyümesiyle gelişen iyi huylu tümörlerdir. Sinirlerdeki büyüme sonucu ortaya çıkan bu kitler, genellikle ağrıya neden olabilir. El ve parmaklardaki sinir uçları etrafında sıkça görülür ve sinirlerin büyümesiyle birlikte kitlenin etrafındaki dokulara baskı yapabilir.

Sinir kılıfı tümörleri, sinirlerin etrafında yerleşen, genellikle iyi huylu olan bu tümörler, sinirlerin kılıfını oluşturan hücrelerden kaynaklanır ve genellikle ağrısızdır. Ancak bazı durumlarda, büyümesi sinirlerin işlevini etkileyebilir ve ağrıya neden olabilir.

Fibromalar, bağ dokusundan kaynaklanan iyi huylu kitlelerdir. El ve parmaklarda yerleşebilir ve genellikle sert yapılı, yavaş büyüyen kitler oluştururlar. Fibromalar genellikle ağrısız olup, sadece büyüdükçe çevre dokulara baskı yapabilir.

Tırnak yatağı tümörleri arasında yer alan glomus tümörleri, genellikle tırnak yatağında ve parmak uçlarında yerleşir. Bu tümörler genellikle şiddetli ağrıya yol açar ve ağrı, parmağa basınç uygulandığında artar. Genellikle küçük ve lokalize olup, parmak uçlarında belirginleşir.

Hastalar ellerinde bir kitle hissettikleri zaman bunun kötü huylu veya iyi huylu olup olmadığını merak ederler. Kötü huylu kanserler elde nadirdir. Çoğu iyi huylu kitlelerdir. En sık görülen kötü huylu tümörler skuamous hücreli karsinom, basal hücreli karsinom, melanoma gibi cilt kanserleridir. Diğer kötü huylu tümörler kemik ve yumuşak dokuya ait sarkomlardır. Sarkomların hızlı yayılım özelliği vardır. En sık olarak akciğere sıçrar. Başka yerlerden uzak yayılım olarak ele sıçrama görülebilir. Çoğu iyi olduğu düşünülse bile eldeki tüm kitlelerden patolojik inceleme için örnek alınmalıdır.

Eldeki kitleler değerlendirilirken fizik muayene sonrası direkt grafi ve BT (bilgisayarlı tomografi), MRI (magnetik rezonans incelemesi) gibi tetkikler yapılabilir. Genelde yapılan işlem tümör çok büyük boyutlu değil ise total olarak kitlenin çıkarılmasıdır. Genel olarak kitlenin tamamı ile çıkarılması yeterli tedaviyi sağlamaktadır. Eldeki bazı kitlelerin tekrarlayıcı özellikleri mevcuttur. Bu nedenle cerrahi olarak çıkarılan her tümörün kayıtlarının düzenli olarak tutulması ve patolojik incelemeye gönderilmesi ameliyat sonrası dönemdeki takipleri için çok önemlidir.

Glomus tümörü nedeni ile opere edilen hastanın görüşleri

Parmakta kemik kisti nedeni ile opere edilen hastanın görüşleri

Sinir yaralanmaları

Sinirler beyinden gelen iletilerin vücudun çeşitli bölgelerine uyarı taşımasını sağlayan ve vücudun çeşitli bölgelerinden gelen uyarıları beyne taşıyan ileti sistemleridir. Sinir milyonlarca lif içerir ve bu lifler sinir içinde guruplar halinde koruyucu kılıf ile sarılan kablolar halinde seyreder. Kablolar halinde iletiyi taşıyan bu sistem etrafı da koruyucu bir yalıtım maddesi ile sarılıdır.

Sinirler beyinden kaslara ileti taşıyan ve hareketlerin kontrolünü sağlayan motor sinirler ve vücudun çeşitli bölgelerinden ağrı, basınç, sıcaklık, gibi duyuları taşıyan duysal sinirler olarak iki çeşittir.

Sinirler gerilme, basınç ve kesilme yoluyla hasarlanabilir. Gerilme ve basınç yaralanmalarında sinir etrafındaki koruyucu tabakanın yapısı bozulmaz ama liflerde olan hasarlanma nedeni ile ileti sistemi bozularak sinir çalışamaz hale gelir. Kesilme durumunda ise hem sinir lifleri hem etrafındaki koruyucu tabaka hasarlanır. Hasarlanma sonrası kaslara beyinden gelen iletiler iletilemez ve fonksiyonlar yapılamaz veya vücudun çeşitli yerlerinden alınan duysal itliler beyne iletilemez.

Sinir lifleri hasarlandığı zaman etrafındaki koruyucu tabaka yapısı devamlılığını korur. Yaralanan sinir uçlarının bir üst ileti istasyonuna kadar olan kısmı ölür ve kendini eritir. Koruyucu tabakanın içi boş tüpler halinde kalmasını sağlar. Bir süre sonra iyileşme süreci başlar. Eğer koruyucu kılıfta hasarlanma yoksa veya kılıf tamiri yapılmış ise liflerin büyümesi boş tüpler içinden devem ederek motor veya duysal sinirlerin ileti uç noktalarına(reseptör) kadar iyileşme sağlanır. Sinir vücudun en yavaş iyileşen dokusudur. Eğer koruyucu kılıf yapısı tamir edilmemiş ise iyileşme sürecine giren ve büyümeye devam eden sinir uçları yollarını bulamaz ve sinir ucunda nöroma adını alan kitleler oluşturur. Bu kitleler üzerine bası oluşturulduğunda ağrılı elektirik iletileri oluşur.

Tedavi de sinir tam kesisi oluşmuş ise sinirin iki ucu tespit edilerek mümkün olduğunca ince dikişler ile etraf koruyucu tabaka tamir edilir. (Şekil 1) Tedavide amaç etraf kılıf dokunun devamlılığının sağlanması ve iyileşme sürecine giren sinir liflerinin son ileti noktalarına kadar yollarını bulmalarını sağlamaktır. Fazla skar dokusu oluşturup sinir iyileşme bölgesinde bası oluşturulmaması için sinir kılıflarının mikrocerrahi yöntem ile mümkün olduğunca ince dikişlerle özenli olarak tamir edilmesi gereklidir. Özellikle el ve parmak seviyelerinde sinirler çok incelir genelde damar yapıları ile yan yana seyreder. Sinir yaralanması saptandığında damarsal yapılarında yaralanması çok sık görülür. Çok ince dikişler kullanıldığı için tamir yapılan kısmın korunması amacı ile 3 haftalık alçı tedavisi uygulanır.

siniryaralanmalari
Sinir yaralanmaları 5

Sinir kılıfları sinir üzerindeki damarsal yapıların yardımı ile orijinal yerine dikilmeye çalışılır ama cerrahi olarak ne kadar orijinal yerine dikilmeye çalışılsa bile içi boş tüpler her zaman eski yerini bulamaz. Milyonlarca fibrilin orijinal yerini bulması mümkün olmaz.

Eğer yara çok kirli ve açık bırakılacak ise sinir dikilmesi ilk operasyon sırasında yapılmayabilir. Eğer sinir defekti(eksikliği) varsa genellikle bacaktan alınan sinir grefti (parçası) araya yerleştirilerek sinirin devamlılığı sağlanır.

Sinir tamiri yapımından sonra sinir liflerinin büyümeye başlaması 3-4 hafta sonra başlar. Hastanın yaşı, yaralanma tipi sigara kullanımı vb. faktörlere bağlı olmakla birlikte genellikle sinir tüpleri içinden fibriller günde ortalama 1 mm ilerler. Bu nedenle duysal iyileşmenin sağlanması yaralanmanın hedefe olan uzaklığına bağlı 1-2 ay ile 6-8 ay gibi süreler alabilir. Bu dönemde hasta parmak uçlarını sıcağa dokunurken, iş yaparken parmak ucunu yaralamamaya dikkat etmelidir. Sinir iyileşmesi beklenirken sinirin uyardığı kasların aktivitesinin kaybolmaması gerekir.