Skip to main content

Yazar: Bülent Özçelik

Kienböck hastalığı

Kienböck hastalığı, el bileğindeki lunat kemiğinin avasküler nekrozu (kemikteki kan akışının bozulması) sonucu gelişen bir durumdur ve genellikle el bileğinde ağrı, hareket kısıtlılığı ve kireçlenme ile kendini gösterir. Lunat, el bileğinde yer alan 8 küçük kemikten biridir ve bilek ekleminin ortasında bulunur. Lunat kemiği, skafold ve trikuetrum kemikleriyle birlikte el bileği eklemini oluştururken, yukarıda radius ve ulna adı verilen önkol kemikleriyle de eklem yapar. Kienböck hastalığının nedeni tam olarak belirlenmiş olmasa da, hastalığın gelişiminde iskelet sistemindeki bazı varyasyonlar, tekrarlayan travmalar ve damar tıkanıklıkları önemli rol oynamaktadır. Özellikle, radius’un uzun olması ve ulna’nın kısa olması gibi yapısal farklılıklar, lunat kemiği üzerine fazladan baskı uygulanmasına neden olur. Bu da kemiğin beslenmesini olumsuz etkileyerek avasküler nekroza yol açar.

Kienböck Hastalığı ile ilgili YouTube videomuz

Hastalığın gelişimi genellikle yavaş ilerler ve genellikle 20-40 yaşları arasındaki bireylerde görülür. Çoğunlukla tek bir elde görülse de, nadiren her iki elde de Kienböck hastalığı aynı anda gelişebilir. Erken dönemde hastalığın teşhisi zor olabilir, çünkü radyolojik bulgular henüz belirginleşmemiştir. Ancak hastalığın ilerleyen evrelerinde lunat kemiğinde şekil bozuklukları, çökme, sklerozlu alanlar ve kemik parçalanmaları görülebilir. Bu süreçte hastalar, özellikle bilek hareket ettirilirken ağrı ve zayıflık hissederler. El bileğinde kısıtlı hareket, özellikle bileğin yukarıya kaldırılmasıyla ağrının artması, hastalığın karakteristik belirtilerindendir. Erken teşhis için manyetik rezonans görüntüleme (MRG) önemli bir rol oynar ve bu yöntem, hastalığın başlangıcını belirlemede yüksek hassasiyete sahiptir. Ayrıca, ileri evrelerde bilgisayarlı tomografi (BT) görüntülemesi de kullanılabilir.

Hastalığın evrelemesi, hastalığın ilerleme düzeyine göre tedavi planlamasında büyük rol oynar. Kienböck hastalığının evrelemesi, genellikle iki ana sistemle yapılır: morfolojik evreleme ve fonksiyonel evreleme. Bu evreleme, hastalığın ilerleyişini izlemek ve doğru tedavi yaklaşımını belirlemek için önemlidir.

Kienböck hastalığında morfolojik evreleme ( lichtman sınıflandırması )

Lichtman sınıflandırması, Kienböck hastalığının evrelerini belirlerken radyolojik bulguları dikkate alır. Bu sınıflandırma, hastalığın anatomik ve morfolojik değişimlerini tanımlar.

Evre 1: Normal radyografi, Lunat kemikte düşük sinyal (MRI)

İlk evrede, X-ray (röntgen) görüntüleri normaldir, ancak MRI ile lunat kemiğinde düşük sinyal görülür. Bu, lunat kemikte henüz belirgin bir morfolojik değişiklik olmadığını, ancak kan dolaşımının ve beslenmenin bozulduğunu gösterir. Bu dönemde hastalığın erken teşhisi zor olabilir.

Evre 2: Lunat kemik sklerozu ve / veya minör kırıklar

Bu evrede lunat kemiğinde skleroz (sertleşme) gözlemlenir. Röntgen görüntülerinde, kemikte belirgin beyazlaşma görülebilir. Kemik yapısındaki değişiklikler, dokularda olgunlaşmış nekrozun varlığını yansıtır. Lunat kemiği, normal şekline sahip olabilir ancak yapısal zayıflıklar gözlenebilir.

Evre 3: Lunat çökmesi veya deformasyonu

Evre 3’te lunat kemiği çöker veya deformasyona uğrar. Bu evrede, kemikteki yapısal bozulmalar daha belirgin hale gelir. Lunat kemiği şekil kaybına uğramış ve eklem yüzeyi de bozulmuş olabilir. Bu, el bileği eklemindeki fonksiyon kaybının artmasına ve ağrıların şiddetlenmesine yol açar. Bu evre daha fazla dikkat edilmesi gereken bir aşamadır çünkü hastalığın ilerlemesi artık önemli sorunlar yaratmaktadır.

3A: Lunat çökmesi olmasına rağmen, bilek hizası ve yapısı korunur.

3B: Lunat çökmesi ile birlikte, skafoid gibi diğer kemiklerde de hizasızlık ve deformasyon görülür.

3C: Lunat kemiğinde koronal kırıklar meydana gelir. Bu, kemikte kırılma ve daha fazla deformasyon anlamına gelir.

Evre 4: Bilek eklemi kireçlen

Bu evre, hastalığın en ileri aşamasıdır. Lunat kemiği tamamen çökmüş ve el bileği ekleminde kireçlenme (osteoartrit) başlamıştır. Eklemde ileri düzeyde hasar ve fonksiyon kaybı meydana gelir. Bu evrede, tedavi genellikle cerrahi müdahale gerektirir.

Kienböck Hastalığı
Kienböck Hastalığı

Kienböck hastalığında morfolojik evreleme fonksiyonel evreleme

Fonksiyonel evreleme, hastalığın kemik dokusunun ne kadar zarar gördüğünü ve dolaşım durumunu değerlendiren bir sınıflandırmadır. Bu evreleme, hastalığın tedavi sürecinde özellikle cerrahiden önce önemli bir rehber olabilir.

  • Evre 1: Homojen kontrast artışı gözlemlenir, bu da kemik iliği ödemi (şişmesi) ve yaşayan lunat kemiği anlamına gelir. Bu evre, hastalığın erken aşamasını temsil eder.
  • Evre 2: Yama şeklinde kontrast değişikliği görülür ve bu da lunat kemiğinin kısmi nekroza uğradığını gösterir. Kemik hâlâ bazı sağlıklı bölgeleri ile birlikte hayatta kalabilir, ancak nekroz başlamıştır.
  • Evre 3: Bu evre, tam nekroz ile karakterizedir. Lunat kemiği tamamen ölür ve eklemdeki kemikler artık sağlıklı bir şekilde işlev göremez.

Kienböck hastalığının genel seyri

Kienböck hastalığı, genellikle yavaş ilerleyici bir hastalıktır. Başlangıçta hastalık belirtileri çok hafif olabilir, ancak zamanla ağrılar artar, eklem hareketliliği azalır ve kemik yapısında belirgin değişiklikler görülür. Hastalık her evreye geçtiğinde, tedaviye yönelik yaklaşım da farklılaşır.

  • Erken Evreler (Evre 1-2): Bu dönemde hastalığın ilerlemesi yavaş olabilir ve genellikle tedavi, dinlenme, ilaçlar veya atel kullanımı ile yapılabilir.
  • Orta Evreler (Evre 3): Lunat kemiği deforme olmaya başladığında, cerrahi müdahaleler daha yaygın hale gelir. Burada amaç, eklem fonksiyonunu korumak ve ağrıyı azaltmaktır.
  • İleri Evreler (Evre 4): Kireçlenme ve ciddi deformasyon başladığında, tedavi genellikle artroskopik cerrahi veya proksimal sıra karpektomi gibi daha invaziv yöntemleri içerir. Bu cerrahiler, eklemdeki deformasyonu düzeltmeye ve ağrıyı azaltmaya yöneliktir.

Kienböck Hastalığı

Tedavi, hastalığın evresine, hastanın yaşı, bilek anatomisi ve klinik durumuna bağlı olarak değişir. Erken evrelerde, hastalar dinlenme ateli kullanarak semptomlarını hafifletebilir. İleri evrelerde, önkol kemiklerindeki boy uzunluğu farkları varsa, bu farkı düzeltmek için cerrahi müdahale yapılabilir. Bu işlem, lunat kemiğine daha fazla baskı uygulanmasını engelleyerek kan akışını iyileştirmeyi amaçlar. Diğer tedavi seçenekleri arasında kemik nakli, lunat kemiğinin dondurulması veya bilek ekleminin tamamen hareketsiz hale getirilmesi gibi cerrahi işlemler yer alır. Cerrahi müdahalelerde, hastalığın ileri evrelerinde bilek eklemindeki kireçlenmeye yönelik prosedürler de uygulanabilir.

Kienböck hastalığının tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemler arasında, lunat kemiğinin yer değiştirilmesi, damarlı kemik nakilleri, küçük kemiklerin birbiriyle kaynaştırılması ve bazı durumlarda el bileği eklemine müdahale edilmesi yer alır. Son yıllarda, minimal invaziv cerrahi yöntemler ve kameralı sistemlerle yapılan tedavi yöntemleri popüler hale gelmiştir. Ancak, tedavi sürecinde deneyim büyük önem taşır ve hastalara uygulanacak tedavi hakkında detaylı bilgi verilmesi gereklidir. Tedavi sonrası fizik tedavi, hastaların hareket kabiliyetlerini artırmak ve ağrılarını azaltmak için önemlidir.

Artroskopik proksimal sıra karpektomi (PSK), Kienböck hastalığının ileri evrelerinde veya diğer el bileği eklemi hastalıklarında kullanılan minimal invaziv bir cerrahi tekniktir. Bu işlem, bilek ekleminde ciddi kireçlenme, ağrı ve fonksiyon kaybı olan hastalarda, bilek eklemi hareketliliğini koruyarak ağrıyı azaltmayı amaçlar. Bu prosedür, genellikle artrozun ilerlediği, eklemdeki kemiklerin birbirine aşırı sürtünmesi nedeniyle ağrı oluşan hastalarda tercih edilir.

Artroskopik Proksimal Sıra Karpektomi( kemik çıkarma) nedir?

Proksimal sıra karpektomi, el bileğindeki “proksimal sıra” adı verilen kemiklerin bir kısmının çıkarılması işlemidir. El bileği, iki ana kemik sırasından oluşur: proximal (yakın) sıra ve distal (uzak) sıra. Proksimal sıra, lunat, trikuetrum, skafoid ve bazı durumlarda hamat kemiklerini içerir. Karpektomi (kemik çıkarılması) işlemi, bu kemiklerin bir kısmını veya tamamını çıkarmayı amaçlar.

Proksimal sıra karpektomi sırasında, genellikle lunat , trikuetrum ve skafoid kemikleri çıkarılır. Bu, el bileğinin işlevini bir dereceye kadar koruyarak hastadaki ağrı şikayetini çözme imkanı verir. Proksimal sıra karpektomi ameliyatı açık ya da kapalı tekniklerle yapılabilir. Açık tenknik ile yapıldığında ciltte uzun bir kesi ie birlikte el bilek eklemi çevresindeki bağlarda hasar oluşma ihtimali yüksektir. Kapalı artroskopik yöntemle yapılan karpektomi ameliyatında el  bileği eklemine daha küçük kesilerle ulaşılır, el bileği çevresindeki bağların tamamı hasardan korunur erişmesini sağlar ve iyileşme süresi daha kısa olur. Bu minimal invaziv yaklaşım, büyük cerrahi kesiler ve geleneksel açık ameliyatlardan daha az doku hasarına yol açar.

postop
Kienböck hastalığı 1

Kienböck Hastalığı- Kemik sıra çıkarma ameliyatı sonrası röntgen

Artroskopik Proksimal Sıra Karpektomi nasıl yapılır?

  1. Hastanın Hazırlığı ve Anestezi: Artroskopik proksimal sıra karpektomi genellikle genel anestezi altında yapılır. Hastaya, ameliyatın gerçekleştirilmesi için gerekli olan pozisyon verilerek bölge sterilize edilir.
  2. Artroskopik Erişim: Artroskopik prosedür, küçük bir kamera (artroskop) ve özel cerrahi aletlerle gerçekleştirilir. Artroskop, bilek eklemine küçük bir kesiden yerleştirilir. Artroskopun içine yerleştirilen ışık ve kamera yardımıyla  eklem içi incelenir.
  3. Kemik Çıkartma: Artroskopik görüntüleme sayesinde, lunat ve trikuetrum kemikleri hassas bir şekilde çıkarılır. Kemikler, el bileği ekleminin işlevini azaltmayacak şekilde çıkarılır. Gerekirse, artroskopik aletlerle diğer kemikleri veya kıkırdak yapılarını da temizlemek mümkündür.
  4. Kemik Yüzeylerinin Düzgünleştirilmesi: Kemiklerin çıkarılmasının ardından, eklem yüzeylerinin düzgünleştirilmesi yapılır. Bu, eklemdeki hareketi ve işlevi korumaya yardımcı olur. Ayrıca, eklemdeki aşırı sürtünmeyi azaltarak hastanın ağrısını hafifletir.
  5. Kapanış ve İyileşme: Cerrahi işlem tamamlandığında, küçük kesiler kapatılır. Artroskopik cerrahi, geleneksel açık cerrahiye göre daha az invaziv olduğu için iyileşme süresi daha hızlıdır.

Artroskopik Proksimal Sıra Karpektomi hangi durumlarda tercih edilir?

Artroskopik proksimal sıra karpektomi genellikle şu durumlarda tercih edilir:

  • İleri evre Kienböck hastalığı: Lunat kemiğinde ciddi çökme ve şekil bozuklukları olduğunda.
  • Bilek artrozu (osteoartrit): El bileğinde kireçlenme sonucu eklemdeki kemiklerin birbirine sürtünmesiyle ağrı ve işlev kaybı oluştuğunda.
  • Bilek ekleminde hareket kaybı: Eklemdeki yapısal bozulmalar nedeniyle normal hareketin kısıtlanması durumunda.
  • Uygulanan diğer tedavi yöntemlerinin yetersiz kaldığı hastalarda.

Artroskopik Proksimal Sıra Karpektominin avantajları nelerdir?

  1. Minimal invaziv yaklaşım: Geleneksel açık cerrahiden farklı olarak, artroskopik teknik küçük kesilerle yapılır. Bu da daha az doku hasarı ve daha hızlı iyileşme süresi anlamına gelir.
  2. Daha hızlı iyileşme süresi: Artroskopik cerrahilerde hastalar genellikle daha hızlı iyileşir ve hastanede kalış süresi daha kısadır.
  3. Daha az komplikasyon riski: Artroskopik cerrahilerde büyük kesiler olmadığı için enfeksiyon, kanama gibi komplikasyon riskleri daha düşüktür.
  4. Daha az ağrı: Geleneksel cerrahiden sonra hastalar genellikle daha az ağrı hisseder ve iyileşme süresi kısalır.
  5. Görsel doğrulama: Artroskopik görüntüleme sayesinde cerrahlar eklemdeki sorunları doğrudan görerek daha hassas ve doğru müdahaleler yapabilirler.

Kienböck hastalığı nedeniyle artroskopik kemik çıakrma ameliyatı sonrası elin hareketleri

Artroskopik Proksimal Sıra Karpektominin dezavantajları

Artroskopik cerrahi, deneyim ve beceri gerektiren bir tekniktir ve başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için cerrahın belirli bir düzeyde bilgi birikimine sahip olması gerekir. Deneyimli bir cerrah, operasyon sırasında karşılaşılan zorluklarla başa çıkabilir ve komplikasyonları en aza indirger.

Sonuç olarak, Kienböck hastalığı, karmaşık bir tedavi süreci gerektiren ve genellikle ilerleyici bir hastalıktır. Erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleriyle hastaların semptomları hafifletilebilir ve fonksiyonel iyileşme sağlanabilir. Ancak hastalığın ileri evrelerinde, cerrahi müdahale gerekebilir ve tedavi süreci uzun olabilir.

Kienböck hastalığı nedeni ile ameliyat edilen hastamızın görüşleri

Kienböck hastalığı sonrası kapalı yöntem ile kemik sıra çıkarılan hastanın görüşleri

Kienböck hastalığı nedeniyle kemik sıra çıkarma ameliyatı yapılan sonrası gec donem hasta görüşleri

Kienbock hastalığı sonrası el bileği kemik sırası kapalı ameliyat ile çıkarılan hastanın görüşleri

Kienböck hastalığı nedeniyle kemik sıra çıkarma ameliyatı yapılan hastanın görüşleri

Kienböck Hastalığı Nedeniyle Kemik Sıra Çıkartılan Hastanın Ameliyat Sonrası Görüşleri

Kienböck hastalığı nedeniyle lunat kemiğin bir kısmının kapalı yöntem ile çıkarılması

Kienböck hastalığı nedeniyle kemik sıra çıkarma ameliyatı yapılan hastanın görüşleri

Kienböck Artroskopik Row Karpektomi Hastasının Görüşleri

Kienböck hastalığı sol kemik kısaltma sağ kemik sıra çıkarma ameliyatı kontrol görüntüleri

Sinir kesisi ve sinir onarımı

Sinir kesisi nedir?

Sinir kesisi, bir sinirin fiziksel olarak kesilerek bütünlüğünün bozulması durumudur. Bu durum genellikle yaralanan sinirin bulunduğu bölgeye bağlı olmak üzere eşlik eden tendon, damar ve/veya kemik yaralanmalarıyla beraber görülür.

Sinir kesisi belirtileri nelerdir?

Sinir kesileri genellikle ağrı, uyuşma, karıncalanma, güçsüzlük ve duyu kaybı gibi belirtilerle kendini gösterir. Kesilen sinir, etkilenen bölgede normal dokunma hislerin kaybolmasına neden olabilir.

Sinir kesileri hangi sebeplerle meydana gelir?

Sinir kesileri, trafik kazaları, düşme, kesici alet yaralanmaları veya spor kazaları gibi fiziksel travmalar sonucu oluşabilir. İş kazaları sonucunda meydana gelen sinir yaralanmaları ülkemizde hemen hemen en sık görülen sebebi oluşturur. Ayrıca bazı hastalıklar ve tümörler de sinirlerde hasara yol açabilir.

Sinir iyileşmesi süreci nasıldır?

Sinir iyileşmesi, kesilen sinir uçlarının yeniden büyümesi ve sinir hücrelerinin onarılmasıyla gerçekleşir. Bu süreç genellikle birkaç ay sürebilir ve sinir tipine, hasarın ciddiyetine ve tedaviye bağlı olarak değişiklik gösterir. İyileşme süreci kesi seviyesinden aşağı doğru, hedefine ulaşana kadar her gün ortalama 0,5-1 mm hızla sürer. Motor sinirler, çalıştırdıkları kasa, duyu sinirleri ise dokunma hissini sağladıkları deri alanına ulaşana kadar bu süreç devam eder.

Sinir iyileşmesi ne kadar sürer?

Sinir iyileşmesi genellikle 3-6 ay arasında sürebilir. Ancak bazı durumlarda, tam iyileşme 1 yıla kadar uzayabilir. Bu sürenin uzunluğu, sinirin yaralanma seviyesi ile hedef organı(kas veya duyu alanı bölgesi) arasındaki mesafeye bağlıdır. Sinirlerin hedef organda yeniden bağlantı kurması ve işlevselliğin geri kazanılması oldukça uzun zaman alabilir.

Sinir iyileşmesini etkileyen faktörler nelerdir?

Sinir iyileşmesini etkileyen faktörler arasında yaş, genel sağlık durumu, yaralanmanın ciddiyeti, uygun tedavi ve rehabilitasyon süreçleri bulunur. Ayrıca, sinirlerin yeniden büyümesi için yeterli beslenme de önemlidir.

Sinir iyileşmesini desteklemek için neler yapılabilir?

İyileşme sürecini desteklemek için dengeli bir diyet, düzenli egzersiz, yeterli dinlenme ve stres yönetimi önemlidir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon programları da sinir iyileşmesini hızlandırabilir.

Sinir kesileri tedavi edilmezse ne olur?

Tedavi edilmediğinde, sinir kesileri kalıcı hasara yol açabilir. Bu durum, hareket kısıtlılığı, sürekli ağrı, beli bölgelerde dokunma hissi olmaması gibi bulgularla yaşam kalitesinde düşüşe neden olabilir. Bu nedenle, sinir kesisi durumunda hemen tıbbi yardım almak
önemlidir. Eğer hedef organ kas dokusu ise; iyileşmenin çeşitli sebeplerle geciktiği durumlarda, sinir hedefe ulaşsa dahi kas, bağ dokusuna dönüşüp tekrar kasılabilme fonksiyonunu yerine getiremeyebilir. Genellikle dokunma hissi, geç onarımlarda dahi geri
kazanılabilmektedir. Bu nedenle, onarılmadığı takdirde yaşanabilecek kalıcı fonksiyon kayıpları doğru bir şekilde tayin edilerek tedavi zamanlaması geciktirilmemelidir.

Sinir kesileri için hangi tedavi yöntemleri vardır?

Tedavi yöntemleri arasında cerrahi onarım, fizik tedavi ve ilaç tedavisi bulunur. Cerrahi müdahale, kesilen sinir uçlarının yeniden birleştirilmesini sağlar. Bu cerrahi müdahale, mikrocerrahi adı verilen, mikroskop veya büyütme gözlükleri ve bu işe özel cerrahi
ekipmanının kullanılması ile yapılır. Saç telinden daha ince cerrahi iplikler kullanılarak kesik sinir uçları bir araya getirilir. Fizik tedavi, iyileşmeyi hızlandırmak için kas gücünü ve hareketliliği artırmayı amaçlar. Sadece, künt travma, kronik bası, sinir etrafında büyüyen kitle vs nedeniyle ileri gelen sinir hasarları için alternatif tedavi yöntemleri olabilse de, kesilmiş bir sinir için tek tedavi şansı cerrahi olarak onun bütünlüğünün sağlanmasıdır.

Sinir kesilme şekli nedeniyle sinir uç uca getirilerek onarılamıyorsa ne yapılır?

Kesik sinir uçları bir araya getirilemeyecek kadar mesafeli ise vücudun başka yerinen sinir alınarak eksik kısım köprülenir. Alınan sinir kesinlikle önemli bir fonksiyon kaybına yol açmamalıdır. Bu amaçla en sıklıkla, baldır arkası ile ayak bileği arasında seyredip ayağın üst kısmının dokunma hissini sağlayan sural sinir kullanılır.

Ameliyat sonrasında hemen el kullanımına izin verilir mi?

Ameliyat sonrası çoğu kez 3-4 hafta süre ile dikilen sinirin tekrar kopmaması için, kullanım sırasında o sinirin gerilmesine neden olabilecek aktiviteler kısıtlanır. Bu amaçlar, omuz-kol askısı, çeşitli ortez ve splintler kullanılır.

Sinir ameliyatından sonra fizyoterapi görmek gerekir mi?

Sinir ameliyatından hemen sonra bahsettiğimiz 3-4 haftalık istirahat, splint ve ameliyat bölgesi yara bakımı tamamlandıktan sonra fizyoterapiye başlamak gerekir. Yapılan fizyoterapinin belli başlı amaçları; eklem sertliklerinin oluşmasını engellemek, yara
bölgesinde skar oluşumu ile mücadele ederek (ultrason, masaj, yara üzerine silikon uygulaması vs ile) yapışıklıkların oluşmasını azaltmak, kas fonksiyonları tekrar kazanılana kadar elektriksel stimülasyon, germe egzersizleri, çeşitli taping yöntemleri ile desteklemek sayılabilir.

Doğumsal kol felci( doğumsal brakiyal pleksus yaralanmaları ) ve geç dönemde uygulanan ameliyatlar

Doğumsal kol felci (Doğumsal Brakiyal Pleksus yaralanmaları), doğum travması nedeniyle üst ekstremitenin tümünde veya bazı kısımlarında hareket ve his kayıplarının görülmesi durumudur.

Brakiyal Pleksus ne demektir?

Brakiyal Pleksus, boyun omurgaları arasından çıkarak tüm üst ekstremitenin hissetmesinden ve
hareketlerini sağlayan kasların uyarılmasından sorumlu beş tane kalın sinirin, birbirleriyle
oluşturdukları bir sinir ağı ve bunların dallarından oluşan bir yapıdır.

Brakiyal pleksus hasarları hangi farklı tiplerde görülebilir?

Brakiyal pleksus yaralanması ile doğan bebekler iki ana grupta toplanabilir;

  1. El ve parmaklarının fonksiyonları normal olup omuz ve dirsek hareketleri kısıtlı veya hiç olmayanlar
  2. Omuzdan parmak ucuna kadar her yerde hareketleri kısıtlı veya hiç olmayanlar

Tedavi erken dönem ve geç dönem olarak kastedilen nedir?

Brakiyal pleksus yaralanması ile doğan bebekler, ilk üç ayda sadece hareketlerindeki olası gelişmeler
açısından izlenirler. Bebeklerin 2/3’ ünden fazlası kendi kendilerine tamamen düzelirken, diğerlerine
yoğun fizyoterapinin beraberinde problemin tipine ve ağırlığına göre, sinir ameliyatları, kas-tendon
uzatma veya serbestleştirme, kas-tendon transferleri, kemik döndürme ameliyatları, fonksiyonel kas
transferleri…. gibi çok çeşitli ameliyatlar yapılabilir. Bunlar arasında bir genelleme yapmak gerekirse;
sinir ameliyatları ilk bir yıl içinde yapılır. Bu döneme ‘’erken dönem’’ adı verilir. Sinir ameliyatı
gerektiği halde bu dönemde herhangi bir şey yapılmadıysa felce uğrayan kasların geri kazanılmaları
mümkün olamayacağı için sinirler onarılsa dahi başarılı sonuç alınamaz. Bundan sonraki dönemde
ise, sinir cerrahisinin desteklenmesi gereken durumlara, hiç sinir cerrahisi olmamış daha sınırlı
problemleri kalanlara odaklanılır. Bu dönem en az çocuk 3 yaşına geldikten sonra başlar ve erişkin
yaşa kadar sürer. Bu döneme ise ‘’geç dönem’’ adı verilir.

Brakiyal pleksus ameliyatlarını uygulayan hekimlerin standart olarak takip ettikleri bir
tedavi planı ve zamanlaması var mıdır?

Gerek erken dönemde hangi ayda hangi problem olduğunda, gerekse geç dönem yapılması gereken
ameliyatların ne olması veya ne zaman olması kararlarında dünya üzerinde uzlaşılmış fikir birliği
yoktur. Burada bahsedilecek ameliyatlar ve onların zamanlamaları bizim uzun yıllara dayanan klinik
uygulamalarımız sonucu ulaştığımız kliniğimize ait tercihlerdir.

Geç dönemde hangi problemlere ne zaman ameliyat yapmak uygun olur?

Bu dönemde yapılacak işleme, bebeğin yapamadıklarının ne olduğuna bakarak karar veriyoruz. Geç
dönem ameliyatlarını kliniğimizde, ortalama 3.5 yaşında başlayarak ergenlik bitimine kadar olan
dönemde yapıyoruz. Tabii ki, bazı hastalar bir veya iki ameliyata ihtiyaç duyarken, bazıları da daha
fazla sayıda ameliyat gerekir. Birden fazla bölge ve fonksiyon için ameliyat gerekiyorsa bunlar birkaç
ameliyata da bölünebilir.

Omuz bölgesindeki hareket kusurları neden oluşur? Bu hastalara ne zaman ve ne tür
ameliyatlar yapılır?

Omuz bölgesi problemleri, geç dönem ameliyatlarının önemli bir kısmını oluşturur. Humerus adını
verdiğimiz kol kemiğinin topuz şeklinde başı, kürek kemiği(skapula)nin bu başa uygun bir oyuğu ile
bir eklem oluşturur. Eğer bu bölge kaslarının bazıları, onları hareket ettiren sinirler fonksiyon
görmediğinden yetersiz kasılır veya hiç çalışmaz ise, humerusun başı, yuvası olan kürek kemiği
oyuntusundan çıkar. Zaman içinde bu oyuntu, içinde humerus başı olmadığı için giderek sığlaşır.
Sonuçta; omuzu ve kolu yukarı kaldırma, enseye ve/veya bele doğru götürme, kolu içe-dışa
döndürme fonksiyonları etkilenir. Kolunu yana açarak yukarı kaldırma yetersizliği görülenlerde,
sırttan kas transferi(latissimus dorsi veya trapezius kasları) , kürek kemiği altındaki bir kasa
(pektoralis ve subscapularis kasları) uzatma veya gevşetme işlemi yapılabilir. Ameliyatın bitiminde,
çocuk genel anesteziden uyanmadan, önceden ölçü alınarak üretilmiş bir ortez ile kol yana, dirsekten
itibaren de yukarı pozisyona alınır. Yaklaşık beş hafta bu pozisyonda bekletilen hastaya, ortez
çıkarıldıktan sonra fizyoterapiye başlanır. Çocuğun hem ortezi bu kadar uzun bir süre taşıyabileceği,
hem de fizyoterapiye uyum sağlayabileceği en erken yaşlar 3.5-4 yaşlarıdır. Kürek kemiğinin
oyuntusu aşırı sığlaşmış hastalarda kemik tekrar şekillendirilerek genişletilir. Böylelikle hem kas
dengesi, hem de eklem ilişkisi iyileştirilerek omuzun çıkık hali ve hareket kapasitesi arttırılmaya
çalışılır.

Dirsek ve önkolda daha sıklıkla hangi problemler görülür? Bunlara dair neler yapılabilir?

Dirsek hareketleri arasında en önemlisi fleksiyon hareketi dediğimiz, bükerek ağza doğru götürme
hareketidir. Bu hareketi ilk bir yaş içinde olmayan bebekler mutlaka ameliyat edilir. Ancak bu dönemi
geçirmiş, veya sinir ameliyatından istenen başarı sağlanamamış bebeklerde, eğer kasılma güçleri
yeterliyse göğüs kası(pektoralis), sırttan latissimus kasları(omuz için kullanılmadıysa) transfer
edilebilir. Diğer bir seçenek de el bileği ve parmakları büktüren kasların yapışma yerlerini dirseğin
daha üzerine aktararak bu hareketlerle aynı anda dirsek bükülmesini sağlamak olabilir. Yakın bölgede
transfer edilebilecek uygun hiçbir kas yoksa bacak iç yüzünden alınan bir kas (gracilis) damarları ve
sinirleri ile beraber alınarak nakledildikleri bölgedeki uygun atardamar, toplardamar ve sinire
bağlanır. Bu ameliyat diğerlerinden daha uzun süren ve mikrocerrahi teknikleri gerektiren bir
işlemdir.
Sık görülen bir diğer problem ise; rotasyon problemleridir. Çocuk elini ağzına götürmeye çalıştığında
avuç içi tarafı yerine el sırtı tarafı ağza yaklaşır. Bu sorunun giderilmesi için ise çoğunlukla, kol kemiği
humerus kesilip döndürülerek uygun pozisyona getirilir(humerus rotasyon osteotomisi). Bu işlem ile
adeta bizim uygun gördüğümüz bir noktadan kırık oluşturularak tekrar kaynama sağlanır.

El bileği ve parmaklar için neler yapılabilir?

Bu bölgelerde problem nispeten olguların oldukça azında görülür. Ancak var olduğu takdirde cerrahi
tedavi seçeneklerimizin en az olduğu grup da budur. Bu nedenle, el hareketleri hiç olmayan
bebeklerin ilk bir yaş içinde sinir ameliyatları ile sağlanmaya gayret edilmesi en uygun seçenektir. Bu
girişimlerden arzulanan başarıyı sağlayamayan veya hiç tedavi görmemiş bebeklerde, elin bazı
hareketleri mevcut ise, bunlar tendon transferi yapmak için değerlendirilebilir. El bileğinin sürekli bir
şekilde bükük duran, hatta elleri üzerinde yürümesi istendiğinde yere avuç içini değil de, el sırtını
yerleştiren çocuklarda yapılan tendon transferleri buna örnektir. Bileğin ve parmakların bükülmesi
çok kuvvetli olduğu halde, el bileğini ve parmakları yukarı kaldırma zayıf ise büken tendonların bazılar
bu işlevleri kazanmak için transfer edilebilir. Elinde hiçbir hareket olmayan bebekler için dirsek
bükülmesini sağlamak için tarif ettiğimiz bacak iç yüzünden yapılacak serbest kas(gracilis) nakilleri
neredeyse tek seçenektir.

Fizyoterapi ve fizyoterapist bu önemde ne kadar önemli?

Fizyoterapi, El Cerrahisinin olmazsa olmazıdır. Ancak bu çocuklardaki önemi daha da fazladır.

El bileği artroskopisi nedir?

El bileği artroskopisi tanımı

El bilek artroskopisi,ince bir kalem kalınlığında olan özel kamera sistemi sayesinde el bilek ekleminin içinin görüntülenerek gerekli müdahalelerin yapıldığı bir cerrahi tekniktir. Bu teknik sayesinde elin üzerinde büyük kesilerin yapıldığı açık ameliyata ihtiyaç duymadan kapalı yöntemlerle el bileğinde ağrıya sebep olan lezyonların tanısın konulması ve tedavisinin yapılması mümkündür. Kapalı yöntemlerle gerçekleştirilmesi nedeniyle el bileğinde kanama olmadan , cerrahi sonrası dönemde hızlı iyileşme imkanı sunan bir yöntemdir.

El bileği artrokopisi

El bileği artroskopisi

El bileği artroskopisi hangi rahatsızlıklarda uygulanır?

 El bileği birçok kemik ve bağdan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. El bileği artroskopisi ile çeşitli tanıların konulması, doğrulanması, daha sonra yapılacak cerrahiler hakkında karar verilmesi dışında özel aletler yardımı ile bazı hasarlanmaların tedavisi de yapılabilmektedir. Son yıllarda cerrahi alet ve tekniklerin gelişmesi iledaha sık yapılır hale gelen bu teknikle açık cerrahiye nazaran çok az doku hasarı daha az ağrı, şişme ve hareket kısıtlılığı oluşmakta ve ameliyat sonrası iyileşme hızlı olmaktadır.


El bileği üzerine düşme, el bileği zorlanması ya da  burkulması gibi bir travma sonrası elde   uzun süre devam eden ve tedaviye yanıt vermeyen ağrı, şişlik, güçsüzlük  ya da tıklama, takılma  hissi gibi belirtiler yaşanması durumunda el bilek artroskopisi gerçekleştirilebilir. El bileğinde tanı konulamayan ve geçmeyen ağrı durumunda el bileğindeki yapılar  artroskopi işlemi yapılarak incelenebilir. El bilek artroskopisi, hasarı doğrudan incelemeye ve gerekli müdahaleleri yaparak  onarmaya izin verir.

El bileği artrokopisi

El bileği artrokopisi nasıl yapılır?

İşlem sırasında el bileğiniz üzerinden 1cmden küçük kesiler yapılır. Bu kesilerden eklem içinde özel olarak üretilmiş cerrahi görüntü almayı sağlayan 2,7 veya 2,4 mm’lik çok ince kameralar gönderilir kullanılır. El bileğine küçük yaralar açılarak kameranın girilmesi ve görüntünün büyültülerek televizyon ekranına aktarılması yöntemi ile eklem içinin gözlenmesini sağlanır.  Bu ameliyat sırasında bu küçük eklem aralığına kamera ve aletlerin girilebilmesi için özel traksiyon sistemleri kullanılarak eklem aralığı açılır. Eklem içine gaz veya sıvı tatbik edilerek yapıların görülebilir hale gelmesi sağlanır. Bazen artroskopi açık cerrahi girişimler öncesinde veya daha fazla yumuşak doku hasarı oluşturmamak amacı ile açık cerrahi ile aynı anda kullanılabilir.

 El bileğin içindeki bağlar,  kemikler ve kıkırdak yapılar ile gangliyon, kist gibi oluşumlar incelenir. İncelenen yapılarda herhangi bir sorun olması durumunda yine özel aletler yardımı ile onarım yapılabilir, hasarlı dokla temizlenebilir.

El bileği artrokopisi ne kadar sürer?

Her hasta için yapılacak müdahale farklı olmakla beraber deneyimli ve uzman bir elde yapılan el bilek artrokopisi ortalama 30 il e60 dakika arasında sürmektedir. El bileğinizdeki yaralanmanın miktarı ve uygulanan işlemlere bağlı olarak bu süre değişkenlik gösterebilir.

El bileği artroskopisi riskli bir ameliyat mı?

İnsan vücudu üzerinde gerçekleştirilen tüm cerrahi işlemlerin belirli riskleri bulunmaktadır. Bununla beraber alanında uzman ve el bileği artroskopisi konusunda deneyimli bir cerrah tarafından yapılan işlemlerde komplikasyon gelişme riski son derece düşüktür. Bu noktada önemli olan cerrahi yapacak ekibin benzer müdahaleleri daha önce pek çok kez gerçekleştirmiş , cerrahi uygulanacak merkezinn de  tıbbi cihaz ve teknoloji bakımından yeterli donanıma sahip bir merkez olmasıdır. Bu sayede olası riskler asgari seviyeye indirilir ve el bileği artrokopisi sonrası başarı şansı yükselir.

El bileği artroskopisi sonrası ağrı olur mu?

İşlem sonrasında anestezinin etkisi azaldıkça elinizde rahatsızlık hissi ile beraber bir miktar ağrı olabilir. Ancak bu durum geçicidir ve  iyileşme sürecinin devam etmesiyle beraber hızla azalır.

El bileği artroskopisi sonrası iz kalır mı?

El bileği artrokopisi sırasında cildinizde gerçekleştirilecek kesiler oldukça küçük boyutta olduğundan iyileşme son derece hızlı ve mükemmele yakın bir şekilde tamamlanır. İşlemden birkaç ay sonra cilt üzerinde izleri farketmek neredeyse imkansızdır.

El bileği artroskopisi nerede yapılır?

Bu cerrrahi işlem yeterli teknik donanıma ve teknolojiye sahip merkezlerde el bilek artroskopisi konusunda deneyimli hekimler tarafından başarıyla uygulanabilir.

El bileği artroskopisi sonrası iyileşme ne zaman olur?

El bileği artroskopisi sırasında tespit edilen yaralanmalar için farklı işlemler gerçekleştirilebilir. Hasarlı kemiklerin, bağların temizlenmesi, eklem içi bağların onarılması, ilithaplı dokuların temizlenmesi gibi farklı işlemler farklı iyileşme süreleri gerektirir. İşlem sonrasında elinizin alçı atel ile bir süre hareketsiz bırakılması gerekebilir.

El bileği artroskopisi yapılan hastanın görüşleri

El bileği artroskopisi uygulanan hastamızın ameliyat sonrası görüşleri

El bileği ağrısı nedeni ile kapalı ameliyat yapılan hastamızın görüşleri

Müzisyen hastamızın el bileği bağ yaralanması nedeni ile ameliyatı sonrası görüşleri

El bileği bağ yaralanması nedeni ile kapalı yöntem bağ tamiri yapılan hastanın görüşleri

El bileği ağrısı nedeni ile kapalı yöntem ile ameliyat edilen hastanın görüşleri

El bileği artroskopisi sonrası hastamızın görüşleri

Parmak kırığı

Parmak kemiklerinden birinin veya birkaçı aldığı bir darbe sonrası kırılabilir. Başparmak dışındaki her parmak, üç küçük kemikten ( falanks ), başparmak ise iki kemikten oluşur. Parmak kırıkları, genellikle bir yaralanma veya kuvvetli bir darbe sonucu ortaya çıkar ve kemiklerin düzgün kaynaması için erken tedavi edilmesi önemlidir. Tedavi edilmezse, yanlış kaynama veya hareket kısıtlılığı gibi komplikasyonlar gelişebilir.

Parmak kırığı hangi durumlarda oluşabilir?

Ellerimiz ve parmaklarımız, günlük hayatta sıkça kullandığımız önemli vücut yapılarıdır. Bu nedenle, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz büyük veya küçük travmalar, elimizde ve parmağımızda hasar oluşturabilir ve parmaklarımızda kırıklara yol açabilir. Bu tür yaralanmalar, elimizin hem işlevselliği hem de yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.

Parmak kırığı hakkınde bilgilendirici video

Parmağımda kırık olduğunu nasıl anlarım?

Öncelikle, el, parmak veya başparmakta şiddetli bir ağrı hissedebilirsiniz. Bu ağrı genellikle etkilenen parmağın anormal bir pozisyonda bükülmesiyle birlikte seyreder. Ayrıca, parmakta belirgin bir hassasiyet ve morarma gözlemlenebilir; bu da yaralanmanın ciddiyetini gösterir.

Kırık durumunda, etkilenen parmağın hareket ettirilmesi zorlaşabilir ya da tamamen imkansız hale gelebilir. Bu hareket zorluğu, parmakta hafif veya şiddetli deformitelerle de desteklenebilir. Aynı zamanda, parmakta şişlik ve sertlik hissi de sıklıkla görülür. Hareket sırasında parmakta tıkırtı veya gıcırtı sesleri duyulması, kırık veya tendon yaralanmasının belirtisi olabilir.

Daha ileri aşamalarda, parmakta uyuşma veya karıncalanma hissi de gelişebilir ve bu durum, sinirlerde bir etkilenme olduğunu gösterir. Ağrının elin diğer kısımlarına yayılması da söz konusu olabilir. Son olarak, genel bir zayıflık hissi, parmakların ve elin işlevselliğini etkileyebilir. Eğer bu belirtilerden bir veya birkaçı mevcutsa, bir sağlık profesyoneline başvurmak önemlidir. Kırık tanısının kesinleştirilmesi ve uygun tedavi seçeneklerinin belirlenmesi için uzman değerlendirmesi gereklidir.

Parmak kırılması ile parmak burkulmasının farkı nedir?

Parmak kırılmasının hemen ardından, bu tür bir yaralanmanın sadece burkulma veya zorlanma olup olmadığı düşünülebilir. Gerçekten de bu bir olasılıktır. Burkulma, parmak bağlarının kısmi yırtılması veya aşırı gerilmesi ile tanımlanırken; zorlanma ise kasların ve tendonların aşırı gerilmesi veya yırtılması durumudur. Örneğin, parmağınızı aşırı geriye (hiperextansiyon) bükmek veya yanlış bir şekilde hareket ettirmek zorlanmalara yol açabilir. Bu iki tür yaralanma, kırıklarla benzer belirtiler gösterebilir. Ancak genellikle, bir parmak kırığı durumunda belirtiler daha belirgin olur.

Kırık parmak, çoğunlukla açık bir deformasyon yani şekil bozukluğu, şiddetli ağrı ve hareket kısıtlılığı ile kendini gösterir. Bu belirtiler, burkulma veya zorlanma ile karıştırılabilse de, kırıkların daha belirgin bir durumu vardır. Dolayısıyla, bir yaralanma sonrasında yaşanan belirtiler, hangi tür yaralanmanın meydana geldiğini anlamak açısından kritik öneme sahiptir. Eğer belirtiler şiddetli ise, el cerrahisi konusunda uzman bir hekime başvurmak, doğru tanı ve tedavi için gereklidir.

Parmak kırığında hastaneye gelene kadar neler yapabilirim?

Dinlenme esnasında, yaralı elin yastıklar üzerinde yükseltilmesi şişliği azaltmak ve kan akışını optimize etmek amacıyla faydalıdır. Bu basit önlem, iyileşme sürecine olumlu katkıda bulunabilir. Ayrıca yaralı bölgeye aralıklı olarak buz uygulamak hem ağrıyı hem de şişliği önlemeye yardımcı olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta buzun cilde direk temas halinde değil bir bez yada kıyafet üzerinden uygulanması ve uygulamamanın aralıklarla ( her saat başı 3-4 dakika gibi) yapılmasıdır.

Parmak Kırıklarının tedavisi nasıl yapılır?

Parmak kırıkları için tanı, hastanın muayenesi ve röntgen incelemesi sonrasında konur. Elin karmaşık anatomik yapısı nedeniyle, kırık değerlendirmesinde deneyim büyük bir önem taşımaktadır. Bazı durumlarda, tedavi yönteminin belirlenmesinde bilgisayarlı tomografi gibi ileri görüntüleme teknikleri de kullanılabilir.
Çoğu durumda, parmak kırıkları cerrahi müdahale gerektirmeden tedavi edilebilir. Tedavi genellikle atel veya tam alçı ile yerinden oynamamış kırıkların düz bir pozisyonda kalmasını sağlamak amacıyla uygulanır. Ayrıca, bazı hafif yaralanmalarda yan parmağın splint olarak kullanılması yöntemi olan “buddy taping” de tercih edilebilir. Kırık parmağın iyileşme süresi genellikle 3 ila 4 hafta sürmektedir.

Eğer parmak normal pozisyonunu kaybetmişse (dislokasyon), deformitenin düzeltilmesi gereklidir. Bu işlem çoğunlukla lokal anestezi altında gerçekleştirilir; doktor, bölgeyi uyuşturduktan sonra parmağı doğru pozisyona getirmek için manüpülasyon yapar. Ancak, deformite şiddetliyse cerrahi müdahale kaçınılmaz olabilir. Bu durumda, açık bir yara mevcutsa veya kırık parçaları karşı karşıya getirilemiyorsa, cerrahi müdahale gereklidir. Yara açılarak kemik parçaları düzgün bir şekilde konumlandırılır ve sabitlenmesi için plak, vida ve teller gibi internal fikstasyon malzemeleri kullanılır.

Ameliyat sonrası, kırıkların düzgün bir şekilde iyileşmesi ve el fonksiyonunun yeniden kazanılması açısından atel veya alçı kullanımı kritik öneme sahiptir. Tedavi süreci, kırığın yerleşimi ve şiddetine bağlı olarak değişiklik göstermektedir.

Parmak Kırığı ne kadar sürede iyileşir?

Parmak kırıkları genellikle altı ila sekiz hafta içinde herhangi bir sorun olmadan iyileşir. Ancak, tamamen iyileşme süreci birkaç ay sürebilir. Bu süreçte, ağrı veya rahatsızlık, sertlik, azalmış güç ve şişlik gibi belirtiler yaşanabilir. Dolayısıyla, kırığın iyileşmesi için gereken süre kişiden kişiye değişebilir ve belirtilerin tamamen geçmesi daha uzun zaman alabilir.

Parmak kırığı sonrası fizyoterapi gerekir mi?

Kırık sonrası fizyoterapi, iyileşme sürecinin en önemli parçalarından biridir. Parmak kırıkları gibi el yaralanmalarında, fizyoterapi, işlevin, gücün ve hareketliliğin geri kazanılmasına odaklanır. İlk iyileşme aşamasından sonra, uzun süreli hareketsizlik nedeniyle ortaya çıkabilecek komplikasyonlar, yani sertlik, kas zayıflığı ve hareket aralığında azalma gibi sorunların üstesinden gelmek için fizyoterapi devreye girer.

Parmakta fizik tedavi egzersizleri

Parmak kırığı sonrası fizyoterapide nelere dikkat etmek gerekir?

Fizyoterapi süreci, el ve parmak kırıklarında yalnızca fiziksel iyileşmeye değil, aynı zamanda hastanın fonksiyonel bağımsızlığını yeniden kazanmasına da odaklanır. Fizyoterapistler, her bireyin klinik tablosuna, kırığın tipi ve lokalizasyonuna, şiddetine, eşlik eden dokusal hasarlara ve genel sağlık durumuna göre kişiselleştirilmiş rehabilitasyon programları oluştururlar. Bu yaklaşım, hem fonksiyonel kayıpların telafi edilmesini hem de uzun vadede kalıcı hareket kısıtlılıklarının önlenmesini amaçlar.

Rehabilitasyon programlarında sıklıkla kullanılan egzersizler, birkaç temel başlık altında sınıflandırılabilir. İlk olarak, hareket açıklığını artırmaya yönelik egzersizler, eklem kapsülü ve çevre yumuşak dokuların esnekliğini geri kazandırmayı hedefler. Bu egzersizler, özellikle immobilizasyon süreci sonrası gelişebilecek sertlik ve kontraktürlerin önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir.

Kas güçlendirme egzersizleri, el ve parmak çevresindeki atrofik kas gruplarının yeniden kuvvet kazanmasını sağlar. Bu sayede kırık sonrası eklemlerin stabilitesi artar, hareketler daha kontrollü ve güvenli hale gelir. Güçlendirme çalışmaları, yüklenmenin tolere edilebilir düzeyde olması koşuluyla, iyileşme sürecinin uygun evresinde kademeli olarak başlatılır.

Rehabilitasyon sürecinin önemli bir parçası da denge ve koordinasyon aktiviteleridir. Özellikle ince motor becerilerin geri kazanılması, günlük yaşam aktivitelerinin yeniden bağımsız olarak sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşır. El-göz koordinasyonunu artıran hedefe yönelik aktiviteler, fonksiyonel el kullanımı üzerinde doğrudan etkili olur.

Son olarak, ağrı ve inflamasyonun kontrolü de tedavi planının vazgeçilmez bir bileşenidir. Soğuk uygulama (kriyoterapi), yüzeyel veya derin ısı ajanları, ultrason tedavisi ve transkutanöz elektriksel sinir stimülasyonu (TENS) gibi yöntemlerle, ağrının azaltılması ve dolaşımın desteklenmesi hedeflenir. Bu yöntemler, hem fiziksel rahatlamayı sağlar hem de egzersiz toleransını artırarak tedaviye uyumu güçlendirir.

Genel olarak, el ve parmak kırığı sonrası fizyoterapi, multidisipliner bir yaklaşım içinde bireyselleştirilmiş hedeflere odaklanır ve fonksiyonel iyileşmeyi sistematik bir şekilde destekler. Böylece hastanın günlük yaşam aktivitelerine en kısa sürede, güvenli ve etkin bir şekilde dönebilmesi amaçlanır.


İstersen bu metni:

Parmak kırığı nedeniyle ameliyat edilen hastamızın görüşleri – 1

Parmak kırığı nedeniyle ameliyat edilen hastamızın görüşleri-2

Parmak eklem içi kırık sonrası yaylı sistem ile tedavi görüntüleri

Parmak kırığı sonrası eğri kaynama parmakların üst üste gelmesi şikayeti olan hastamızın görüşleri

De Quervain Tendiniti

De Quervain hastalığı( Tenosinoviti ) nedir?

De Quervain hastalığı, başparmağı hareket ettiren tendonların ekstansör pollicis brevis ve abductor pollicis longus el bileği düzeyinde sıkışması ve iltihaplanmasıyla ortaya çıkan bir tendinit türüdür. Sıkışma sonrası oluşan iltihaplanma durumu tenosinovit tablosu olarak karşımıza çıkar. Bu durum, el bileği ve başparmakta ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı gibi semptomlarla kendini gösterir. Hastalığın patofizyolojisi, tendonların geçtiği tünelin (ilk ekstansör kompartman) daralması sonucu gelişmektedir.

De Quervain Tenosinoviti

Başparmağı yukarı kaldırma ve diğer parmaklardan uzaklaştırma işlevini yerine getiren tendonlar, el bileğinde başparmağın tabanına yakın bir bölgede yer alan bir tünelden geçmektedir. Tünelde meydana gelen kalınlaşmalar ve sertlikler, tendon kılıflarında oluşan ödemle birleşerek, başparmak hareketleri sırasında tendonların tünel içinde kayarak hareket etmesini zorlaştırır. Bu mekanizma, başparmak tabanında ağrıya ve el bileğinde hassasiyet hissine yol açar.

De Quervain Tendiniti

De Quervain hastalığı bulguları nelerdir?

El bileğinin başparmak tarafında ortaya çıkan ağrı, de Quervain hastalığının en belirgin semptomudur. Hastalık genellikle, başparmağı hareket ettirirken ya da el bileğini büküp çevirirken artan ağrı ile kendini gösterir. Bu ağrı genellikle başparmağın tabanına doğru ve yukarıda ön kola yayılım gösterir. Başparmağın kullanıldığı güçlü kavrama eylemleri ve el bileğinin rotasyonel hareketleri sırasında ağrının artması, hastalığın karakteristik bir özelliğidir. Ayrıca, ağrılı bölgede el bileğinde şişlik de gözlemlenebilir.

Bu belirtiler, hastalığın ilerlemesiyle birlikte günlük aktiviteleri etkileyebilir ve hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir. Özellikle el işleri, yazma veya nesne tutma gibi faaliyetlerde zorluk yaşanabilir.

Tanı sürecinde, başparmağın yumruk şeklinde kapatılarak el bileğinin küçük parmak yönünde bükülmesi, ağrının ortaya çıkması açısından tipik bir test ( Finkelstein Testi) olarak kabul edilmektedir. Bu mekanik hareket, de Quervain hastalığının tanısında önemli bir ipucu sunar ve hastalığın varlığını doğrulamak için klinik değerlendirme sürecinde dikkate alınmalıdır.

Finkelstein Testi

Sebepleri nelerdir?

De Quervain hastalığının nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, tekrar eden hareketler ve el bileğinin aşırı kullanımı önemli bir risk faktörüdür.

Çoğunlukla, yeni yapmaya başlanılan zorlayıcı ve tekrarlayıcı hareketler sonrasında görülmektedir. Özellikle yeni annelerde, bebeklerini taşırken elin aldığı pozisyon; hamilelik ve emzirme dönemindeki hormonal dalgalanmaların etkisi, bu durumun ortaya çıkışını kolaylaştırır. Geçirilmiş el bileği kırıkları, travmalar ve alışık olunmayan kilolarla yapılan ağırlık egzersizleri sonrasında da de Quervain tenosinoviti gözlemlenebilir. Bunun yanı sıra romatoid artrit gibi inflamatuar eklem hastalıkları da tendon iltihabını tetikleyebilir.

Tedavi yöntemleri nelerdir?

De Quervain hastalığının tedavisi konservatif (cerrahi olmayan) ve cerrahi yöntemler olarak iki ana başlık altında incelenebilir.

De Quervain hastalığının ameliyatsız tedavisi nasıl yapılır?

De Quervain hastalığının tedavisinde öncelikle cerrahi olmayan yöntemler, yani konservatif tedaviler tercih edilir.

Konservatif tedavi yöntemleri

İstirahat ve aktivite kontrolü
De Quervain hastalığının tedavisinde ilk adım, etkilenen el ve başparmağın zorlayıcı aktivitelerden kaçınmasıdır. Tekrarlayan başparmak hareketleri (örneğin, sıkma, kavrama, bükme) tendon kılıfındaki inflamasyonu artırabilir. Bu nedenle, hastalara bu tür hareketlerden kaçınmaları ve el bileğini mümkün olduğunca dinlendirmeleri önerilir.

Atel kullanımı
Başparmağı ve el bileğini sabit tutmak için özel olarak tasarlanmış ateller kullanılabilir. Bu ateller, başparmağın hareketini kısıtlayarak tendonların üzerindeki stresi azaltır ve iyileşme sürecini hızlandırır. Atel genellikle gün boyu veya özellikle ağrılı aktiviteler sırasında kullanılır.

Soğuk uygulama
İnflamasyonu ve ağrıyı azaltmak için etkilenen bölgeye soğuk kompres uygulanabilir. Soğuk uygulama, özellikle akut ağrı dönemlerinde etkilidir. Günde birkaç kez 10-15 dakika boyunca soğuk kompres yapılması önerilir.

Anti-inflamatuar ilaçlar
Nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ’ler), ağrı ve inflamasyonu azaltmak için kullanılabilir. İbuprofen veya naproksen gibi ilaçlar, doktorun önerdiği dozda ve sürede kullanıldığında etkili sonuçlar verebilir. Ancak bu ilaçların uzun süreli kullanımı mide ve böbrek sorunlarına yol açabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

Fizik tedavi ve egzersizler
Fizik tedavi, De Quervain hastalığının tedavisinde önemli bir rol oynar. Fizyoterapistler eşliğinde tendonların esnekliğini artırmak ve inflamasyonu azaltmak için özel egzersizler yapılabilir.

Kortikosteroid enjeksiyonları
Konservatif tedavilere yanıt vermeyen durumlarda, tendon kılıfına kortikosteroid enjeksiyonu yapılabilir. Bu enjeksiyon, inflamasyonu hızla azaltarak ağrıyı hafifletir. Genellikle bir veya iki enjeksiyon yeterli olur, ancak nadiren tekrarlanması gerekebilir. Kortikosteroid enjeksiyonları, uzun süreli kullanımda tendon zayıflaması gibi yan etkilere neden olabileceğinden dikkatli kullanılmalıdır.

Konservatif tedavinin başarı oranı nedir?
De Quervain hastalığının konservatif tedavisi, birçok hastada başarılı sonuçlar verir. Özellikle erken evrede teşhis edilen vakalarda, istirahat, atel kullanımı ve kortikosteroid enjeksiyonları gibi yöntemlerle semptomlar büyük ölçüde kontrol altına alınabilir. Ancak, konservatif tedavilere rağmen iyileşme sağlanamayan veya semptomları tekrarlayan hastalarda cerrahi müdahale gerekebilir.

De Quervain hastalığı cerrahi tedavi yöntemi

Konservatif tedaviye yanıt vermeyen vakalarda cerrahi tedavi önerilir. Cerrahi işlemde, sıkışan tendonları serbest bırakmak için tendon kılıfı genişletilir veya açılır. Bu işlem, tendonların daha rahat hareket etmesini sağlar ve ağrıyı azaltır. Ameliyat genellikle lokal anestezi altında sadece ilgili bölgenin uyuşturulması ile gerçekleştirilir. Cerrahi işlem sonrası birkaç hafta boyunca el bileği ateli kullanılır. Fizik tedavi ile tam fonksiyonel iyileşme sağlanabilir. ameliyat sonrası erken dönemde parmak hareketlerin oluşan ağrı düzelirken tam iyileşme genellikle 3-4 haftayı bulur.

De Quervain hastalığını nasıl önlerim?

De Quervain hastalığını önlemek için tekrarlayan el bileği ve başparmak hareketlerinden kaçınmak, ergonomik çalışma koşulları sağlamak ve düzenli olarak el egzersizleri yapmak önemlidir. Ayrıca, el bileğinin aşırı zorlanmasına neden olabilecek aktivitelerde dikkatli olmak da önerilir.

  • Egzersizler: Parmak ve el bileğini güçlendiren germe ve kuvvetlendirme egzersizleri tendon sağlığını korumaya yardımcı olabilir.
  • Düzenli mola verme: Bilgisayar başında uzun süre çalışan veya el bileğini sık kullanan kişiler için düzenli mola vermek önemlidir.
  • Doğru duruş: El bileği ve başparmağı zorlamayacak şekilde doğru duruş ve ergonomi sağlanmalıdır.

De Quervain hastalığı erken teşhis edilirse, tedaviye yanıt genellikle iyi olur ve cerrahi gereksinimi azalmış olur.

DeQuervain Hastalığı( Başparmak Tendon sıkışması) nedeniyle amelyat ettiğimiz hastamızın görüşleri-1

DE Quervain Hastalığı nedeniyle ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri-2

De Quervain Hastalığı Hakkında Bilgilendirici Video

De Quervain hastalığı hakkında bilgilendirici video- 2

Dupuytren hastalığı

Dupuytren hastalığı nedir?

Dupuytren hastalığı (Dupuytren kontraktürü), avuç içindeki derinin altındaki dokunun (palmar fasyanın) kalınlaşması ve sertleşmesi ile karakterize edilen kronik bir hastalıktır. Bu kalınlaşma zamanla parmakların avuç içine doğru kıvrılmasına (kontraktür) neden olur. Genellikle yüzük ve serçe parmakları etkilenir. Hastalık ilerledikçe parmakların tamamen düzleştirilmesi zorlaşır.

Dupuytren hastalığı nedir?

Sebepleri nelerdir?

Dupuytren hastalığının kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik ve çevresel faktörlerin bir rol oynadığı düşünülmektedir. Hastalığa genellikle 40 yaş üzeri erkeklerde rastlanır. Diabet (Şeker) hastalarında görülme sıklığı fazla iken el yaralanmaları ve diğer meslek hastalıkları ile ilişkisi kanıtlanmamıştır. Küçük ve orta parmakta daha sık görülmekle beraber tüm parmakları etkileyebilir.

Dupuytren hastalığı hakkında bilgilendirme

Bulguları nelerdir?

Dupuytren hastalığının tipik bulgusu avuç içinde oluşan nodül ve sert ,fibrotik bantlardır. Bu sert yapılar genellikle ağrısız olmakla beraber zaman içinde parmak hareketlerini kısıtlamaktadırlar. Hastalığın ilk belirtileri, avuç içini düz yüzeylere koyarken zorluk çekme ile kendini gösterir. Parmaklarda bükülme arttıkça, günlük aktivitelerde kısıtlanma yaşanır; bu durum el yıkama, el sıkma, eldiven giyme ve nesne tutma gibi basit hareketlerde zorluklara yol açar. Hastalığın ilerleme hızı bireyler arasında farklılık göstermektedir.

Parmakların 70 derece ve üzerindeki bükülme açılarında cerrahi tedavi düşünülmektedir. Cerrahinin amacı, avuç içi ve parmaklara kadar uzanan sertleşmiş fasyanın, damar ve sinir yapıları korunarak tamamen çıkarılmasıdır. Bazı vakalarda, çıkarılan sert bantların ardından deri eksiklikleri meydana gelebilir ve bu eksiklikler, vücudun başka bölgelerinden alınan deri greftleri ile kapatılır. Ameliyat sonrasında uygulanan atel ve fizik tedavi, cerrahi müdahalenin başarısı açısından kritik öneme sahiptir.

Tedavi yöntemleri nelerdir?

Dupuytren hastalığının tedavisi, hastalığın şiddetine ve parmakların hareket kabiliyetine bağlı olarak değişir. Tedavi seçenekleri arasında konservatif tedavi, enjeksiyonlar ve cerrahi yöntemler yer alır.

Ameliyatsız tedavi yöntemleri nelerdir?

Başlangıç aşamasındaki hastalarda, eğer fonksiyonlar etkilenmemişse, hasta takip altında tutulur. Avuç içindeki nodüllerin varlığı, parmaklarda herhangi bir bükülme olmaması durumunda tek başına cerrahi müdahale gerektirmez. Bu durumlarda, nodüllerin üzerinden uygulanan steroid enjeksiyonları, hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir.

  • Takip ve gözlem: Hafif vakalarda, hareket kısıtlılığı oluşana kadar aktif tedaviye gerek duyulmayabilir. Düzenli olarak hastalığın ilerleyip ilerlemediği kontrol edilir.
  • Fizik tedavi: Parmakların esnekliğini artırmaya yönelik egzersizler uygulanabilir, ancak hastalığı tedavi etme konusunda sınırlı etkisi vardır.
  • Splint kullanımı: Parmakları gece boyunca düz tutmaya yardımcı olabilir, ancak uzun vadede hastalığın ilerlemesini durdurmaz.

Cerrahi tedavi yöntemleri nelerdir?

Hastalığın ilerlemiş olduğu ve parmak hareketinin ciddi şekilde kısıtlandığı vakalarda cerrahi tedavi gerekebilir. Parmakların 70 derece ve üzerindekibükülme açılarında cerrahi tedavi düşünülmektedir. Cerrahinin amacı, avuç içi ve parmaklara kadar uzanan sertleşmiş fasyanın, damar ve sinir yapıları korunarak tamamen çıkarılmasıdır. Bazı vakalarda, çıkarılan sert bantların ardından deri eksiklikleri meydana gelebilir ve bu eksiklikler, vücudun başka bölgelerinden alınan deri greftleri ile kapatılır.

  • Fasiektomi: Kalınlaşmış palmar fasya dokusunun tamamen veya kısmen çıkarılması işlemidir. Bu operasyon, genellikle kontraktürün ileri evrelerinde tercih edilir.
  • Fasiyotomi: Fasyayı keserek gevşetme işlemi yapılır, ancak bu yöntem daha az invaziv olmasına rağmen uzun vadede tekrar etme riski daha yüksektir.
  • Dermofasiektomi: Fasiyal dokunun çıkarılmasının yanı sıra cildin de çıkarıldığı, daha kapsamlı bir cerrahi işlemdir. Tekrar riskini azaltmak için cilt grefti ile örtülür.

Ameliyat sonrası iyileşme süreci

Ameliyat sonrasında uygulanan atel ve fizik tedavi, cerrahi müdahalenin başarısı açısından kritik öneme sahiptir. Parmak hareketlerini geri kazanmak ve kontraktürün tekrarlamasını önlemek için egzersizler yapılmalıdır. Tam iyileşme süresi hastalığın ciddiyetine ve uygulanan cerrahi yönteme göre değişir.

Hastalığı önlemek için neler yapılabilir?

Dupuytren hastalığını önlemek kesin olarak mümkün olmamakla birlikte, bazı risk faktörlerinden kaçınmak hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir. Örneğin:

  • Sigara ve alkol tüketiminden kaçınma: Tütün ve alkol tüketimi Dupuytren hastalığıyla ilişkilendirilmiştir, bu nedenle bunları sınırlamak riski azaltabilir.
  • El egzersizleri: Parmakların esnekliğini korumaya yönelik egzersizler, kontraktürün ilerlemesini geciktirebilir.
  • Erken müdahale: Hastalığın erken evrelerinde tedaviye başlamak, kontraktür gelişimini sınırlayabilir.

Dupuytren hastalığının tedavisi, hastanın durumuna ve kontraktürün şiddetine bağlı olarak kişiye özel planlanmalıdır. Erken tanı ve uygun tedavi seçenekleriyle, parmak fonksiyonları korunabilir ve yaşam kalitesi iyileştirilebilir.

Dupuytren hastalığı nedeniyle tedavi edilen hastamızın görüşleri

Hipoplastik baş parmak (az gelişmiş veya gelişmemiş başparmak)

Hipoplastik baş parmak doğumsal olarak başparmakta gelişme geriliği durumudur. Başparmak hipoplazisi; gelişme geriliği kas ve kemik eksiklikleri açısından farklı seviyelerde olabilir. Başparmak aplazisi ise başparmağın mevcut olmamasıdır. Bu duruma önkol kemik ve yumuşak doku yapılarında eksiklik de eşlik edebilir. Her 100.000 canlı doğumda bir başparmak hipoplazisi görülmektedir. Erkek ve kız çocuklarda eşit derecede görülür. Hipoplastik başparmak olan hastaların yaklaşık %60’ında her iki elde de anomali görülme olasılığı mevcuttur. Hipoplastik başparmağı olan çocuklarda kardiyovasküler, nörolojik ve hematopoetik sistem ilişkili hastalıkların görülme olasılığı vardır.

Hipoplastik baş parmak nedir?

Hipoplastik baş parmak tanısı nasıl konulur?

Hastanın tanı alması başparmak yokluğunun derecesine ve ilişkili olabilecek sendromların varlığına bağlıdır. Doğumsal başparmak yokluğuna önkol kemiğinde eksiklik ve radyal deviasyon eşlik etmesi tanı almasını hızlandırabilir. Hafif gelişme geriliği olup doktora başvurmayan hastalar çocukluk veya yetişkinlik çağında tanı alabilmektedir. Bu durum; çocuk büyüdükçe aktivitelerinin daha kompleks hale gelmesi nedeniyle hafif derecedeki gelişme geriliklerinin farkedilebilir hale gelmesiyle açıklanabilir. Hastaların başparmak hipoplazisi ile bağlantılı olabilecek Fankoni anemisi başta olmak üzere VACTERL sendromu, Holt-Oram Sendromu, CHARGE sendromu gibi hastalıklar açısından araştırılması gerekir. Hastaların fiziksel muayenesi sonrasında el, bilek ve önkol röntgeni çekilir ve kemikteki uzunluk, stabilite, eklem açıları ve içerik konusunda bilgi sahibi olunur.

Hipoplastik baş parmak (az gelişmiş veya gelişememiş başparmak) sınıflaması

Genel olarak beş tip başparmak hipoplazisi vardır; başparmak hipoplazisi sınıflaması ilk olarak Muller tarafından tanımlanmış ve Blauth, Buck-Gramcko ve Manske tarafından geliştirilmiştir.

Tip 1: Hafif hipoplazi (az gelişme) durumudur, çoğunlukla fonksiyon kısıtlılık olmaz.

Tip 2: Tenar kasların eksikliği, başparmak ve işaret parmağı arasındaki webin (boşluğun) daralması durumlarının birlikte görülmesidir.

Tip 3: Tenar kas eksikliğine tendon (kas kirişi) yokluğuna, iskelet anomalilerinin ve kemik eksikliklerinin eşlik etmesidir.

Tip 4: Yüzen başparmak tek bir damar-sinir paketi ile bağlıdır. Tendon ve kas yapıları mevcut değildir.

Tip 5: Başparmağın tam yokluğudur.

Başparmak gelişmemesinin sebebi nedir?

Embriyolojik (bebeğin anne karnındaki gelişim dönemi) dönemde, başparmak gelişimi beş ila sekizinci haftada olur. Bu süreçteki bir defekt veya eksikliğe bağlı olarak geliştiği öngörülmektedir fakat sebebi henüz tam olarak açıklanamamıştır. Genelde radyal (başparmak) tarafta eksiklik olarak bilinen radyal club hand ile veya VACTERL sekansı/Fankoni sendromu gibi hastalıkların bir parçası olarak görülür.

Tedavi ne zaman önerilir?

Hastanın genel anestezi almasına engel bir sağlık durumu mevcut değilse, 6. Aydan itibaren ameliyatlara başlanabilir. Geç kalınan operasyonlarda hastanın rekonstrüksiyon sonrasında başparmak kullanımını öğrenip adapte olması daha zor olmaktadır.

Tedavi Amaçları Nelerdir ?

  • Başparmak eklemlerine denge kazandırmak
  • Ekstansör / fleksör tendon mekanizmalarının dengeli bir şekilde çalışması
  • Eklem hareket açıklığının sağlanması
  • Başparmağın tüm parmaklara temas etme (opozisyon) hareketinin sağlanması
  • Kaba ve ince kavrama hareketlerinin sağlanması
  • Sağlıklı bir başparmağa benzer estetik görünüm elde etmek

Doğumsal parmak eksikliklerinde tedavi planlaması nasıl yapılmalı

Hipoplastik baş parmak tedavisi nedir?

Tedavi başparmak yokluğunun derecesine bağlıdır. Hafif başparmak hipoplazisinde eklem instabilitesi mevcutsa eklem destekleyici bağların rekonstrükte edilmesi gerekir. Kollateral (eklem destekleyici) bağlar tendon transferi yapılarak yeniden oluşturulur ve eklemler teller ile sabitlenir.

  Eğer başparmak mevcut fakat hipoplazi daha az şiddetli ise ve fonksiyonel olarak bir kısıtlılık mevcutsa başparmak rekonstrüksiyonu yapılabilir. Başparmak rekonstrüksiyonu operasyonu ihtiyaca göre parmaktaki bağların onarılması, tendon transferi yapılması ve başparmak ve işaret parmağı arasındaki darlıkların Z plasti gibi operasyonlarla açılmasını kapsar. Böylelikle en büyük fonksiyonel deformite olan başparmağın tüm parmaklara temas edebilmesi özelliğinin eksikliği (opozisyon) hastaya geri kazandırılır.

  Başparmağın tam yokluğunda ise, polisizasyon operasyonu yapılarak işaret parmağındaki damar/sinir, büyüme plağı, kemik ve tendon yapıları transfer edilir bunun sonucunda işaret parmağı başparmak görevi görür. Böylece kavrama hareketleri ve opozisyon sağlanmış olur.

Başparmak eksikliği nedeni ile parmak nakli polisizasyon

Tedavi sonrası dikkat edilecek durumlar nelerdir?

Operasyon sonrası hastalar düzenli olarak kontrollere çağırılıp yara yeri pansumanı antibiyotikli pomatlarla yapılmaktadır. Polisizasyon (parmak nakli) operasyonunda nakil edilen kemiğin tellerle tespiti yapılmaktadadır ve hastalar atel ile takip edilmektedir.  Operasyon sonrası 4-6. Haftalar arasında hastanın röntgeni çekilip kemikteki iyileşme durumuna bakılarak K-telleri çıkarılmaktadır.

Operasyon sonrası süreç fizik tedavi ile desteklenmeli, hastaların günlük aktivitelerinde parmaklarının kullanımı teşvik edilmeli, kaba/ince kavrama ve opozisyon (başparmağın diğer parmaklara temas ettirilmesi) hareketleri üzerine çalışılmalıdır. Başparmağın fizik tedavi ile maksimum kullanımı; beyin ve sinir sisteminin yeni nakledilen parmağa adapte olmasını sağlar ve böylelikle ince hareketler yapılabilir.

Operasyon sonrasında karşılaşılabileceğimiz komplikasyonlar nelerdir?

Polisizasyon sonrasında birinci ve ikinci parmaklar arasındaki boşlukta kontraktür/darlık olması, başparmakta malrotasyon (açı ve görünüm kusuru) veya opozisyon (başparmağın tüm parmaklara temas ettirilmesi) hareketindeki eksikler olabilir. Bu komplikasyonların tümü ikincil bir operasyonla çözülebilmektedir.

Hipoplastik baş parmak Baş parmak gelişme bozukluğu nedeni ile parmak nakli yapılan hastanın ebeveyn görüşleri-1

Baş parmak yokluğu nedeni ile parmak nakli yapılan hastanın ebeveyn görüşleri-2

Prof Dr. İsmail Bülent Özçelik – Başparmak Gelişme Bozukluğu olan hastalara ait sunum

Makrodaktili

Makrodaktili nedir?

Doğumsal olarak ayakta ve elde parmakların gereğinden fazla büyümesi durumudur. Tüm el anomalileri içerisinde yaklaşık %1 olarak görülen nadir bir hastalıktır. Parmaktaki büyüme ve genişleme kas, kemik, sinir, damar ve fibroadipoz doku gibi tüm yapıları içerebilir. Neredeyse tüm makrodaktililer lipomatozis (yağ dokuda anormal artış) ile ilişkilidir. İşaret parmağı ve orta parmak en sık tutulan parmaklardır. Genelde tek taraflı görülür. Fakat etkilenen elde yaklaşık %70 oranında 1’den fazla parmak etkilenir.

Tanısı nasıl konur?

Doğum sonrası yapılan yenidoğan fizik muayenesinde çoğunlukla patolojik  parmakta diğerlerine göre asimetrik görünüm saptanır. Parmak yağlı, kalın bir yumuşak dokuya sahiptir ve bu sebeple eklem hareket açıklığı azalmıştır. Kemik ve yumuşak doku içeriğini ve boyutunu araştırmak açısından röntgen çekilir. MR ve BT görüntülemeleri ile periferik sinirlerde yağ infiltrasyonu, vasküler malformasyonlar veya anormal kas varlığını saptanabilir. Sendrom varlığı, genetik hastalıkların ve diğer sistemik anomalilerin araştırılması için pediatri ve genetik uzmanı tarafından muayene önerilir.

Makrodaktili nedir ?

Makrodaktili (büyük parmak) sebebi nedir? Hangi durumlarda görülür?

Makrodaktili nadir görülen, sebebi hala tam olarak bilinmeyen bir doğumsal anomalidir. Sebebi büyümeyi ve protein üretimini sağlayan hücrelerdeki aşırı uyarılma olarak düşünülmektedir. Doğumsal ve genetik bir hastalık olduğu ve ailesel geçişin olmadığı öngörülmektedir. Genetik araştırmalar PIK3CA genindeki mutasyonun makrodaktiliye sebep olduğunu göstermektedir.

Aşırı büyüme sendromları: PIK3CA-ilişkili Aşırı Büyüme Spekturumu (PROS), Hemihiperplazi ve Multipl Lipomatozis (HHML), konjenital lipomatöz büyüme, vasküler malformasyonlar, epidermal nevüs, skolyoz ve spinal deformite  (CLOVES) sendromu, Megalensefalkapiller malformasyon(MCAP), Displastik Megalensefali(DMEG), Proteus sendromu, PTEN hamartom tümör sendromu (PHTS), Tip II segmental Cowden sendromu, Epidermal nevus sendromu, Neurofibromatosis tip I (NF I), Parkes-Weber sendromu, Klippel-Trenaunay Sendromu, Maffucci sendromu.

Makrodaktili (büyük parmak) sınıflaması

  • Statik (Sabit) tip: Doğumda mevcuttur, diğer parmaklara doğru orantıda büyür.
  • İlerleyici Tip: Doğumda farkedilecek seviyede değildir, yaş ilerledikçe parmaktaki hacim artışı agresif ilerlemektedir.

Flatt sınıflaması

  • Tip I Lipofibromatoz
  • Tip II Nörofibromatozis
  • Tip III Poliostatik
  • Tip IV Hemihipertrofi

Makrodaktili (büyük parmak) ne zaman tedavi edilir?

Hastaların semptomları doğumdan itibaren veya yaşamın ilerleyen evrelerinde ortaya çıkabilir. Doğumsal olan vakalarda 1 yaş civarına kadar beklenir.

Makrodaktili (büyük parmak) hastalarında tedavi amaçları nelerdir?

  • Asimetrik büyüme olan parmağı estetik açıdan diğer parmaklara benzer görünüme getirmek
  • Deviasyon veya hareket kısıtlılığını düzeltmek
  • Sinir sıkışması olan hastalarda dekompresyon

Makrodaktili (büyük parmak) cerrahi tedavisi nasıl yapılır ?

Tedavi hastadaki doku büyümesinin derecesine, içeriğine ve lokasyonuna bağlıdır. Statik (Sabit) tip için artrodez, progresif tip için amputasyon düşünülebilmektedir. Parmakta volar yüzde ve pulpada yağlı dokuda aşırı artış mevcutsa eliptik insizyonlarla fazla dokular çıkarılabilir. Osseöz (kemikte) fazla büyüme durumunun ağrı ve fonksiyon kısıtlılığına neden olan hastalarda kemikte kısaltma, eklem dondurma veya ihtiyaç durumunda ray amputasyon ameliyatları ile kozmetik ve fonksiyonellik açısından memnun edici sonuçlar elde edilebilir. Tırnak deformiteleri için damarlı tırnak greftleri kullanılabilir. Tatmin edici sonuçlara ulaşabilmek için bazı vakalarda birden fazla aşamalı operasyonlar gerekebilmektedir. Sinir ve damar basılarında dekompresyon ameliyatları gerekebilir. Örneğin median sinir kompresyonu Karpal Tünel serbestleme cerrahisi ile tedavi edilebilir.

Erken tedavi edilmezse; çalışmalarda parmaklarda ankiloz (eklem oynaklığında azalma) gibi kemik değişiklikleri, yeni patolojik kemik oluşumları, dokularda farklı seviyelerde dejenerasyon gelişerek fonksiyonel bozukluklara sebep olduğu gösterilmiştir. Operasyon sonrasında hareket açıklığını sağlamak ve fonksiyonelliği optimize etmek için fizik tedavi önerilir.

Cerrahi dışı tedavi seçenekleri nelerdir? (konservatif)

Uzuvların düzenli olarak çap ve boy ölçüleri alınmalıdır ve muayene edilmelidir. Sinir sıkışması bulgusu olan hastaların EMG ile tanı ve takibi yapılabilir.

Ayakta makrodaktili görülür mü? (büyük parmak)

Ayakta makrodaktili görülme sıklığı, elde görülme sıklığından daha düşüktür ve çoğunlukla sinir dokuları etkilenmemiştir. İkinci ve üçüncü parmaklarda daha sık görülmekle birlikte, hastaların yaklaşık %50’sinde metatarsal kemiklerde de görülür. Ayakta makrodaktili tedavisinin amacı; hastaya kozmetik olarak kabul edilebilir bir görünüm kazandırmak, ayakkabı giyerken sorun yaşamamasını sağlamak ve ağrı varsa bu durumu ortadan kaldırmaktır. Fazla büyüyen yumuşak dokunun alınması, gerekirse kemikte de düzeltmeler yapılması planlanır. Tedavi edilmemiş geç dönemde ameliyat planlanan vakalarda, osteoartrit (kemik iltihaplanması) ve sinir/damar yapılarındaki baskının da tedavi edilmesi gerekir.

Makrodaktili nedeniyle opere edilen hastamızın görüşleri -1

Makrodaktili nedeniyle opere edilen hastamızın görüşleri -2

Lateral Epikondilit

Lateral Epikondilit nedir?

Lateral epikondilit, halk arasında tenisçi dirseği olarak bilinen, dirseğin dış tarafında meydana gelen ağrı ve hassasiyeti tanımlayan bir durumdur. Dirseğin dış kısmındaki lateral epikondil olarak adlandırılan çıkıntıya el bileğimizi stabilize etmek ve yukarı doğru (avuç içinin aksi yönüne) kaldırmak ile görevli kaslarımız olan ekstensor kas ve tendonlar yapılır. Bu kas ve tendonlarda yaşanan dejenerasyon veya mikro yırtıklar nedeniyle dirsek gölgesinde ağrı oluşur. Özellikle extensor carpi radialis brevis (ECRB) tendonu bu durumdan etkilenmektedir. ECRB tendonu, bileği ve parmakları uzatmakla görevli olan kas grubuna bağlanır ve tekrarlayan hareketler sonucunda zorlanır.

Lateral epikondilit-tenisçi dirseği

Lateral Epikondilit sebepleri nelerdir?

Genellikle tekrarlayan hareketler ve aşırı kullanım nedeniyle ortaya çıkar. Sıkça görülen sebepler şunlardır:

  • Spor Etkinlikleri: Tenis gibi raket sporlarında sık tekrar eden hareketler, özellikle forehand vuruşları sırasında bu duruma yol açabilir.
  • Mesleki Aktiviteler: Marangozlar, tesisatçılar, boyacılar ve diğer el işleriyle uğraşan kişiler, ellerini ve kollarını sıkça kullanarak benzer sorunları yaşayabilirler.
  • Yanlış Teknik: Spor yaparken veya fiziksel işler yaparken uygun teknik ve ekipman kullanılmaması da riski artırabilir.

Lateral Epikondilit belirtileri nedir?

Hastalığın başlıca belirtisi, dirseğin dış (lateral) kısmında hissedilen lokalize ağrıdır. Bu ağrı özellikle el ile kavrama, ağırlık kaldırma, bileğin ekstansiyonu gibi aktivitelerle belirgin şekilde artar. Semptomlar arasında yanma hissi, dirsek çevresinde palpasyonla artan hassasiyet, el kavrama gücünde azalma ve ileri vakalarda istirahat halindeyken veya gece uykuda dahi ağrının hissedilmesi yer alabilir. El sıkma, çaydanlık tutma ,kalemle yazı yazı yazma gibi basit aktivitelerin bile ağrıyı tetikleyebilmesi, hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir.

Tedavi yöntemleri nelerdir?

İlk basamak, genellikle konservatif yöntemlerdir. Bu yaklaşımın temelini, ilgili kas-tendon biriminin yükten arındırılması ve iyileşmesine zaman tanınması oluşturur. Öncelikle hastanın semptomlarını tetikleyen aktivitelerden kaçınması önerilir; bu kapsamda istirahat, semptomatik rahatlama sağlar. Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler), hem ağrıyı azaltmak hem de inflamasyonu kontrol altına almak amacıyla sıkça reçete edilir. Fizik tedavi uygulamaları, bu hastalıkta önemli yer tutar; özellikle germe ve güçlendirme egzersizleri, lokal ısı uygulamaları, ultrason tedavisi ve derin doku masajları tendon iyileşmesini destekler. Ayrıca, dirsek çevresine uygulanan özel destekleyici bandajlar (epikondil bantları), mekanik yüklenmeyi azaltarak semptomların hafiflemesine katkı sağlar. Konservatif tedaviye yanıt vermeyen olgularda, belirli durumlarda kortikosteroid enjeksiyonları uygulanabilir. Bu enjeksiyonlar kısa vadede etkili olsa da, uzun dönem sonuçları ve tekrarlayan uygulamalarda doku hasarı riski nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır.

Cerrahi yöntemlerle tedavi nasıl olur?

Tüm konservatif tedavilere rağmen yaklaşık 4 ila 6 ay süren bir süreç sonunda semptomlarda anlamlı düzelme sağlanamayan ve günlük yaşam aktiviteleri ciddi şekilde kısıtlanan hastalarda cerrahi müdahale gündeme gelebilir. Cerrahi tedavide amaç, hasar görmüş tendon liflerinin debridmanı ve gerektiğinde ekstansör kas grubunun yeniden yerleştirilmesidir. Açık cerrahi ya da artroskopik yöntemler kullanılabilir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon süreci, fonksiyonel kazanımlar açısından kritik öneme sahiptir. Cerrahi sonrası erken dönemde istirahat ve kontrollü mobilizasyon, ilerleyen haftalarda ise aşamalı olarak uygulanan fizik tedavi egzersizleri ile hem ağrının azaltılması hem de kas gücünün yeniden kazanılması hedeflenir.

Lateral epikondilit tekrarlar mı

Lateral Epikondilitin önlenmesi ve sağlıklı kalınması için öneriler

Lateral epikondilitin gelişimini önlemek, özellikle risk altındaki bireyler için oldukça önemlidir. Sporcular, manuel iş yapanlar, masa başında uzun süre çalışan kişiler ve el-bilek tekrarlı hareketleri sık kullanan meslek grupları bu açıdan dikkatli olmalıdır. Bu durumu önlemeye yönelik koruyucu stratejiler, hem yaşam kalitesini artırmak hem de fonksiyon kaybını engellemek adına kritik rol oynar.

Öncelikle, doğru teknik ve uygun ekipman kullanımı, hem spor hem de mesleki aktiviteler sırasında önleyici rol oynar. Özellikle raket sporları, ağırlık antrenmanları veya el becerisi gerektiren işlerde hatalı hareket paternleri, dirsek üzerine binen yükü artırarak tendonlara zarar verebilir. Bu nedenle kişiye özel ekipman kullanımı ve ergonomik düzenlemeler önerilmektedir.

Kas gücünün artırılması ve esnekliğin korunması da önleyici yaklaşımların temelini oluşturur. Ön kol ekstansör kaslarına yönelik güçlendirme egzersizleri ve düzenli germe uygulamaları, kas-tendon yapılarının dayanıklılığını artırarak lateral epikondilit gelişme riskini azaltır. Fizyoterapist eşliğinde yapılan doğru egzersiz programları, hem primer korunma hem de nükslerin engellenmesinde etkilidir.

Ayrıca, aktivite sırasında yeterli dinlenme sürelerinin sağlanması, tendonların tekrarlayıcı strese karşı korunmasına yardımcı olur. Aşırı kullanım sonrası yeterli toparlanma sağlanmadan devam eden yüklenmeler, mikroyırtıkların kronik inflamasyona dönüşmesine zemin hazırlar. Bu nedenle özellikle yoğun fiziksel aktivitelerden sonra dinlenmeye zaman ayırmak, tendon sağlığı açısından büyük önem taşır.

Lateral epikondilit tedavisi yaptığımız hastamızın görüşleri